Bebeğinizin, doğum kanalınız yoluyla dünyaya gelmesine normal doğum denir. Normal vajinal doğumun üç evresi vardır.
1. Sancılarınızın başlamasından serviks (Rahim ağzı) açıklığının tam olmasına kadar süren ilk evre.
2. Bebeğinizin doğuşu ile tamamlanan ikinci evre.
3. Plasentanın (Eş) çıkmasıyla tamamlanan üçüncü evre. Üçüncü evrenizden sonra ise, kanama ya da yırtıklarınızın kontrolü yapılarak, epizyotomi veya varsa yırtıklarınızın dikilmesi işlemi yapılır.
Sizin sabrınızı ve dayanıklılığınızı zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmenize yol açan uzun süreli ağrılarınız, doğumunuzun birinci evresinde gerçekleşir ve bir amaca yöneliktir. Bu evrede genellikle düzenli aralıklarla gelen her sancınız, rahminizin kasılmasına, rahim ağzınızın açılmasına ve bebeğinizin aşağı doğru itilmesine neden olur. Başka bir deyişle, gelen her sancınız, bebeğinizi size biraz daha yaklaştırır.
Vajinal doğumunuz sonrasında, birkaç saat içinde normal aktivitelerinizi yapabilir, çok kısa sürede bebeğinizi emzirmeye başlayabilirsiniz. Ayrıca normal doğum ile hamilelik öncenizdeki yaşamınıza dönmeniz çok daha kolay olur. Normal doğumunuz sonrası vücudunuzun eski şekline dönmesi, sezaryene oranla daha çabuktur. Doğumunuzu yapar yapmaz bebeğinizi kucaklayabilir ve emzirebilirsiniz. Ayrıca doğumunuz sırasında bebeğinizin dünyaya gelişine canlı canlı şahit olabilir ve o tarifsiz mutluluğu yaşayabilirsiniz hem de bebeğinizle çok daha çabuk özel bir bağ kurabilirsiniz.
Normal gerçekleştireceğiniz doğumunuz sırasında, bebeğiniz kemik kanalınızdan geçip (Pelvis kemikleriniz), vajinanızdan çıkarken göğüs kafesinde oluşan baskı, bebeğinizin akciğerlerindeki sıvının çok büyük kısmının boşalmasına ve nefesini daha rahat almasına yardımcı olur. Sezaryenle yapacağınız doğumda bu durum söz konusu olmadığından, sezaryenle doğan bebeklerde “Yeni Doğanın Geçici Takipnesi” ve “Islak Akciğer” adı verilen solunum sıkıntıları, vajinal doğuma oranla 5 kat daha sık görülür. Bu tür solunum sistemi problemlerini , normal zamanından önce, isteğe bağlı “elektif” sezaryen ile doğurtulan ve bir bakıma hekim ve hastanın ortaklaşa hatası olarak prematüre dünyaya getirilmiş bebeklerde sık görmekteyiz. Özellikle bu nedenle “elektif” sezaryenlerin 39. haftadan önce yapılmaması çok önemlidir.
Günümüzde tıbbın ilerlemesiyle, anestezi alanında da doğum sancılarını gidermede oldukça etkili yöntemler kullanılmaktadır. En yaygın yöntem ise, “Epidural Anestezi”dir. Doğum eyleminizin belli bir aşamasında, tecrübeli bir anestezist tarafından, bel bölgenizden omuriliğinize birkaç kat uzakta bir aralığa, özel bir iğne yapılarak, içinden ince bir plastik tüp geçirilir ve bu aralığa bırakılır. Bu tüpten belli aralıklarla ağrı kesici verilerek, doğumunuz sırasında ve doğumunuzu gerçekleştirdikten sonra ağrı duyunuz engellenmiş olur. Böylelikle sabrınızı ve dayanıklılığınızı zorlayabilen, normal vajinal doğumdan çekinmenize yol açan ağrılarınız engellenmiş, oldukça rahat bir doğum için fırsat elde etmiş olursunuz.
Eğer bu bölgenizdeki motor işlevi sağlayan sinirleriniz de baskılanırsa, tam bir anestezi meydana gelir ve uygulama yapılan bölgenin altında kalan kısımda, his ile birlikte hareket kabiliyeti de ortadan kalkar. Bu durumda geçici süreyle bacaklarınızı ne hissedebilir ne de oynatabilirsiniz. Bu sezaryen ameliyatlarında uygulanan epidural anestezidir.
Zaman zaman vajinal doğum için her türlü şart uygunken ve eylem devam ederken ortaya çıkan durumlar sezaryen gerekliliği doğurabilir.
İlerlemeyen Eylem: Anne adayının kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması ya da bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumunda sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girmemesidir. Daha önceden fark edilemeyen baş pelvis uygunsuzluğu ya da kafanın kanala eğri girmesi durumunda yeterli kasılmalara rağmen eylem ilerlemez.
Fetal Kalp Atımlarının Bozulması: Doğum eylemi sırasında kasılma ile birlikte rahime giden kan ve oksijen miktarında azalma olur. Bu azalma aynı şekilde plasentaya ve bebeğe giden miktarlara da yansır. Normalde bebek kasılmalar sırasında görülen bu azalmayı rahatlıkla tolere eder. Tolere edemediği durumlarda ise ilk önce kalp atım hızında bir yavaşlama izlenir. Fetal kalp atımları bozulduğunda anne adayını sol yanına yatırmak ve oksijen vermek gibi temel önlemler ile durum düzelmiyor ise sezaryen kararı verilir. Bu duruma akut fetal distres adı verilir.
Plasentanın Erken Ayrılması: Plasentanın bebek tamamen doğup ilk nefesini almadan önce rahim duvarından ayrılmasına ablasyo plasenta ya da plasental dekolman adı verilir. Böyle bir durumda bebeğin oksijen ve besin kaynakları azalır. Plasentanın hepsinin ayrılması durumunda ise tamemen kesilir. Tam dekolman son derece acil bir durumdur. Anne ve bebeğin hayatı tehlikededir. Zaman kaybetmeden acil şartlarda sezaryene alınır.
Kordon Sarkması: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir. Son derece acil bir durum olan kordon sarkması varlığında kordon sıkışarak bebeğe giden tüm kaynakların kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter. Bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamemen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon sarkması durumunda sezaryen zamana karşı yapılan bir yarıştır.
Amniyon Sıvısının Mekonyumlu Olması: Bebeğin barsak içeriğinin (mekonyum) amniyon sıvısında olması bebeğin sıkıntıda olduğunun belirtisidir. Mekonyum bebeğin akciğerlerine kaçarsa kimyasal akciğer enfeksiyonuna neden olabilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.
Bebeğin Kafasının Sıkışması: Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda sezaryen gerekir.
Pek çok durumda doğumun sezaryen ile yapılması gerekli olabilir. Genel olarak normal doğumun olanaksız ya da çok tehlikeli olduğu durumlarda anne adayı ve/veya bebeğin hayatını kurtarmak, ya da normal doğum eyleminin güvenli olmadığı hallerde sezaryen önerilir. Bazı endikasyonlar sadece anne adayının bazıları da sadece bebeğin iyiliği için, diğerleri ise hem anne adayı hem de bebeğin iyiliği içindir.
Bazı durumlarda doğumun normal yollardan olması olanaksızdır. Bu gibi hallerde doğum eylemi başlamadan önce sezaryen kararı verilir ve 38. haftadan sonra gebelik sezaryen ile sonlandırılır. Zaman zaman da eylem başladıktan sonra ortaya çıkan nedenler ile sezaryene karar vermek gerekebilir. Sezaryen endikasyonları gruplar halinde incelenebilir.
Yan Geliş (Transvers Duruş): Bebeğin rahim içerisinde yan durması. Bu durumda bebeğin vajinal yoldan doğması olanaksızdır. Hem anne hem de bebek hayatını yitirebilir. Bebekler gebeliğin erken dönemlerinde yan (transvers), baş aşağıda ya da popo aşağıda durabilirler. Gebelik sonlara yaklaştıkça yan duran bebeklerde baş ya da popo aşağıya dönerek son pozisyonunu alır. Bu dönüşün yaşanmaması durumunda önde gelen kısım bebeğin omuzu olacaktır. Bu oldukça riskli bir durumdur.
Makat Geliş: Bebeğin önde gelen kısmının poposu olması kesin bir sezaryen gerekliliği değildir. Ancak eğer önde gelen kısım ayak ise sezaryen dışında bir alternatif yoktur. Tam ya da saf makat gelişlerde ise anne ve bebeğin durumu dikkate alınarak normal doğuma karar verilebilir. Ancak günümüzde pek çok doktor bu riski göze almaz ve sezaryen önerir.
Pasenta Previa Totalis: Bebeğin eşinin (plasenta) rahim ağzını tamamen kapatması durumuna plasenta previa adı verilir. Bu durumda normal doğum olanaksızdır ve önceden karar verilerek sezaryen yapılır. Bu durumda bebek doğum kanalına giremez. Gebeliğin erken dönemlerinde plasenta alt kısımda yerleşmiş olabilir. Ancak gebelik ilerledikçe rahimin büyümesi ile birlikte plasenta da yukarıya doğru çekilir. Son aya girildiğinde eğer bu yukarı çekilme gerçekleşmemiş ise plasenta previadan söz edilir. Plasentanın rahim ağzını kısmen kapatması ya da hemen kenarında bulunması durumunda da rahim ağzının açılması sırasında aşırı kanama olabileceğinden sezaryen yapılmalıdır.
Çok İri ya da Çok Küçük Bebek: Bebeğin tahmini doğum ağırlığının 4500 gramdan fazla ya da 1500 gramdan az olması durumda doğum travması ve buna bağlı bebekte hasar meydana gelmesi olasılığı yüksektir. Bu tür durumların varlığında normal doğum mümkün olmakla birlikte riski en aza indirmek amacıyla sezaryen önerilir. 4500 gramın üzerinde olan bebeklerde yaşanabilecek en büyük risk omuz takılmasıdır. Bebeğin başı doğduktan sonra omuzları doğum kanalında takılıp kalır. Omuz takılması son derece talihsiz bir durumdur. Küçük bebeklerde ise doğum travmasına bağlı kafa içi kanamalar normal doğum sonrası daha sık görülür. Küçük bebeklerde aynı zamanda fetal duruş bozukluğu olma olasılığı yüksektir.
Baş-pelvis Uygunsuzluğu: Bebeğin kilosundan bağımsız olarak bebeğin en geniş çapı olan kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk olabilir. Bu durum eskiden dar pelvis ya da halk arasında çatı darlığı olarak adlandırılmaktaydı. Dar pelvis yanlış bir tanımlamadır. Doğru olan annenin pelvisi ile bebek arasındaki ilişkinin saptanmasıdır. Örneğin pelvisi normal olan bir kadında bebek iri ise baş-pelvis uygunsuzluğu olabilir oysa aynı kadın minyon bir bebeği rahatlıkla vajinal yoldan doğurabilir. Bu durumda pelvis darlığından söz edilemez. Ancak raşitizm gibi bazı hastalıklarda annenin kemik yapılarında şekil bozuklukları olabilir. Bu gibi durumlarda vajinal doğum mümkün değildir.
Çoğul Gebelikler: Şart olmamakla birlikte çoğul gebeliklerde sezaryen tercih edilir. Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadaki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.
Doğumsal Anomaliler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal anomalilerin varlığında da sezaryen gerekliliği vardır. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç organlarının dışarıda olduğu gastroşizis ve omfalosel durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz varlığında da sezaryen uygulanır.
Doğum Kanalını Tıkayan Kitleler: Başta miyomlar olmak üzere bazı kitleler doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.
Anne Adayındaki Sistemik Hastalıklar: Bazı durumlarda anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınması sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde anevrizma gibi beyin hastalıklarında da anne adayının ıkınması sakıncalı olabilir. Ikınma sırasındaki kafa ve karın içi basınç artışı riskli olduğunda sezaryen tercih edilir.
Annede Herpes Enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla yaptırılmaz.
Geçirilmiş Sezaryen: Daha önceki hamileliklerin sezaryen ile sonlandırılmış olması mutlak bir sezaryen gerekliliği değildir. Bunun tek istisnası uterusun yukarıdan aşağıya doğru kesildiği klasik sezaryendir. Bu durumda eylem sırasında rahim kasının yırtılma olasılığı çok yüksek olduğundan asla denenemez. Alt kısma yatay bir kesi yapılarak gerçekleştirilen sezaryenlerden sonra ise normal doğum denenebilir. Ancak pek çok doktor bu gibi durumlarda yine sezaryeni tercih etmektedir.
Geçirilmiş Miyomektomi: Önceden yapılan bir miyom çıkartma ameliyatında rahim boşluğuna girilmiş ve kavite dikilmiş ise çoğu doktor sezaryeni tercih eder.
Geçirilmiş Vajinal Operasyon: Vajinada uygulanmış bazı operasyonlardan sonra normal doğum önerilmez.
Vajinismus ve/veya Korku: Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu ya da muayeneyi tolere edemediği durumlarda hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen önerilebilir.
Fetal Distress Bulguları: Yapılan rutin NST incelemelerinde fetusun sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında sezaryen gerekli olabilir.
İsteğe Bağlı Sezaryen: Günümüzde ülkemizde özel hastanelerde en sık yapılan sezaryen isteğe bağlı sezaryenlerdir. Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın anne adayının tercihi ile bebek miadını doldurduktan sonra (38. haftadan sonra) kararlaştırılan bir günde sezaryen ile doğurtulur. İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi, normal doğumun uzun dönem etkilerinden çekinmesi, çift için özel bir günde (evlilik yıl dönümü, ebeveynlerden birinin doğum günü, 02.02.02 gibi kolay hatırda kalacak günlerin tercih edilmesi gibi) doğumun gerçekleştirilmesi ve hatta bebeğin burcunun ayarlanmasıdır!… Bu durumun en uç örneği bebeğin burcu ile birlikte yükselen burcunun da ayarlanması için belirli bir saatte sezaryen yapılmasının istenmesidir.
Bazı durumlarda ise doktor anne adayını sezaryene teşvik eder. Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı, tüp bebek sonrası gebelik gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilir. Eskiden Türk tıp literatüründe “kıymetli bebek” olarak geçen bu endikasyon, daha sonra terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile yoktur.
Zaman zaman vajinal doğum için her türlü şart uygunken ve eylem devam ederken ortaya çıkan durumlar sezaryen gerekliliği doğurabilir.
İlerlemeyen Eylem: Anne adayının kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması ya da bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumunda sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girmemesidir. Daha önceden fark edilemeyen baş pelvis uygunsuzluğu ya da kafanın kanala eğri girmesi durumunda yeterli kasılmalara rağmen eylem ilerlemez.
Fetal Kalp Atımlarının Bozulması: Doğum eylemi sırasında kasılma ile birlikte rahime giden kan ve oksijen miktarında azalma olur. Bu azalma aynı şekilde plasentaya ve bebeğe giden miktarlara da yansır. Normalde bebek kasılmalar sırasında görülen bu azalmayı rahatlıkla tolere eder. Tolere edemediği durumlarda ise ilk önce kalp atım hızında bir yavaşlama izlenir. Fetal kalp atımları bozulduğunda anne adayını sol yanına yatırmak ve oksijen vermek gibi temel önlemler ile durum düzelmiyor ise sezaryen kararı verilir. Bu duruma akut fetal distres adı verilir.
Plasentanın Erken Ayrılması: Plasentanın bebek tamamen doğup ilk nefesini almadan önce rahim duvarından ayrılmasına ablasyo plasenta ya da plasental dekolman adı verilir. Böyle bir durumda bebeğin oksijen ve besin kaynakları azalır. Plasentanın hepsinin ayrılması durumunda ise tamemen kesilir. Tam dekolman son derece acil bir durumdur. Anne ve bebeğin hayatı tehlikededir. Zaman kaybetmeden acil şartlarda sezaryene alınır.
Kordon Sarkması: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir. Son derece acil bir durum olan kordon sarkması varlığında kordon sıkışarak bebeğe giden tüm kaynakların kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter. Bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamemen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon sarkması durumunda sezaryen zamana karşı yapılan bir yarıştır.
Amniyon Sıvısının Mekonyumlu Olması: Bebeğin barsak içeriğinin (mekonyum) amniyon sıvısında olması bebeğin sıkıntıda olduğunun belirtisidir. Mekonyum bebeğin akciğerlerine kaçarsa kimyasal akciğer enfeksiyonuna neden olabilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.
Bebeğin Kafasının Sıkışması: Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda sezaryen gerekir.
Doktorunuz 6 hafta sonra sizi kontrole çağıracaktır (lohusalık dönemi 6 hafta (42 gün) olup hamilelikte ortaya çıkan değişikliklerin hamilelik öncesindeki haline dönmesi için geçen süredir. ” Kırkı çıkmak ” sözü buradan gelmektedir). Bu süre içinde aşağıdakilerden herhangi biri ortaya çıktığında doktorunuzu zaman kaybetmeden aramalısınız:
Doğum ağrısı kendine has özellikleri olan, çok yönlü bir ağrıdır. Doğum sırasında, doğumun evrelerine göre ağrının şiddeti, süresi, yayılımı ve kalitesi değişir.
Doğum ağrısı, insanın hissedebileceği ağrıların en şiddetlisidir, ancak bunun yanı sıra en hızlı unutulanıdır. Hamileliğinizde ağrınızı algılanmanızda sensoriyel, emosyonel, davranışsal ve çevresel faktörlerinizin de etkisi vardır. Ağrı, doğumunuzun başladığını bildiren, biyolojik bir işarettir, ancak doğumunuza ağrınızın mutlaka eşlik etmesi gerekmez. Doğum ağrınız, primer olarak rahminizden ve perine (Vajina girişi ile makat arasında kalan bölge) bölgenizdeki ağrı reseptörlerinizden kaynaklanır. Rahim, rahim ağzı, pelvis ve perineden gelen ağrılı uyaranlarınız, spinal kord segmentleri tarafından, innerve edilen dermatomlar boyunca hissedilir. Doğumunuzun başlangıç dönemindeki ağrınız, rahim kasılmalarınıza ve rahim ağzınızın gevşemesine (Servikal dilatasyon) neden olan ağrıdır. Bu yüzden, doğumunuzun ilk döneminde ağrınız genellikle bel, göbek çevresi ve pubiste hissedilir. Doğumunuzun ikinci evresinde ise, pelvis tabanının gerilmesi ve vajinanızdan kaynaklanan ağrı daha alt seviyelerde (Uyluk ve bacaklarınızda yanıcı, sızlayıcı kramp tarzında) hissedilir.
Yeterli miktarda damar içinden sıvı verilmez veya uygun pozisyonunuz sağlanmazsa, tansiyon düşüklüğünüz (Hipotansiyon) %10-20 oranında görülebilir.
Bel ağrınız %50 oranında görülebilir, ancak bu ağrının nedeni sadece epidural anestezi değil, aynı zamanda hamileliğiniz sırasında oluşan duruş bozukluğunuza da bağlı olabilir.
Bebeğiniz geçici solunum problemleri dışında, bu doğum şekli ile hayati risk taşımaz, ancak size, majör bir ameliyat olması itibariyle getirdiği bazı olumsuz sonuçlar olabilir. Bunlar, anesteziyle ve cerrahiyle ilgili komplikasyonlardır.
Komplikasyon çizelgesi
Normal Doğum
Sezaryen
Su altında gerçekleşen doğumdaki ana amaç, doğumunuz sırasında stresinizin hafifletilmesi, kullanılan ağrı kesici ilaçların azaltılması, doğumunuzun daha hızlı, daha konforlu, rahat bir şekilde seyretmesi ve perine-vajina kaslarınızın mümkün olduğunca gevşetilmesidir. Ilık suyun sakinleştirici ve ağrı giderici etkileri olduğu, bu etkinin hamilelerin kendilerini daha rahat hissetmesine ve doğumun daha kolay seyretmesine yardımcı olduğu ileri sürülmektedir. Tam teşekküllü hastanelerin bazılarında, suda doğum için özel olarak hazırlanmış küvetler mevcuttur. İdeal olarak 37 derecedeki suyun içine hamile ve hekimin özel ekipmanlar ile girerek, doğumun gerçekleşmesini sağlaması işlemidir. Burada suyun çok sıcak olması durumunda, kan dolaşımınızda değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentanıza giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir. Bu da, hem sizi hem de bebeğinizi risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalmasınız durumunda, terlemeye bağlı sıvı kaybınız da görülebilir.
Öncelikle suda doğum isteğinizi belirtmiş ve doğumunuzu yaptıracak kişiye onay vermiş olmanız gerekir. Tekrar eden, tedavi edilmemiş vajina, idrar yolu ve cilt enfeksiyonlarınız olmamalıdır. Hem sizin hem de bebeğinizin yaşamsal bulguları normal sınırlar içinde olmalı ve sıcak suya girmeden önce, bebeğinizin reaktif bir NST’si olmalıdır. Sıcak su içindeyken, yaşamsal bulgularınız aralıklı olarak izlenmelidir.
Burada dikkat etmeniz gereken birkaç nokta vardır. Birincisi; suda doğum için teknik alt yapı eksiksiz olarak hazır olmalıdır. Bunun içinde, hamileliğiniz süresince, su içindeki egzersizlerinizi yapabileceğiniz mekan ve sistemin hazır olması gerekir. Diğer önemli bir faktörde, doktor ve ebe hemşirenin bu konuda ki bilgi birikimi ve deneyimidir. Özellikle suda doğum konusunda eğitilmiş ebe hemşireler, suda doğumunuz sırasında yanınızda olmalıdır.
Akupunktur, vücudunuzda bulunan özel noktaların iğnelerle uyarılması sonucunda, vücudunuzun dengesini yeniden bulmasını sağlayan, bilimsel bir tedavi yöntemidir. Kuzey Amerika’da doğum sırasında akupunktur kullanımı nadirdir, fakat akupunktur eğitimi alınırsa yöntem, doğum ağrısı için de kullanılabilir. Yapılan çalışmalarda akupunktur uygulaması değerlendirilmiştir. Kadınların raporlarına göre, akupunktur grubunda ağrı, istatistiksel olarak önemli derecede düşük bulunmuştur. Bundan başka akupunktur grubunun epidural analjezi ihtiyacı da önemli derecede düşük bulunmuştur. Akupunkturun bebeğinize, size veya doğumunuzun seyrine olan herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir.
Hipnoz 19. yüzyılın başlarından beri, doğum ağrısını azaltmada bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Hipnoz, kişinin bilinçaltı düşüncelerine erişmeye çalışan bir tekniktir. Hipnoterapi ise, hipnoz sırasında kişiye yapılan tedavi yöntemidir.
Dünyada, hipnoterapiyi en sıklıkla kullananlar arasında ilk sırayı psikologlar, diş hekimleri ve kadın doğum uzmanları almaktadır. Son yıllarda hipnoz ile ağrısız normal vajinal doğum isteği olan hamileler de artmaktadır. Hipnotik telkinler ile rahim kasılmalarınız azalmaksızın, ağrısız doğum yapabilmeniz mümkündür. Hipnoterapinin hedefi, ağrı kesicilere ihtiyacı azaltmak, doğumunuzu hayatınızın en huzurlu kutlaması haline getirmek, doğumda daha az yorulmanızı sağlamaktır.
Doğumda hipnoz, hemen hemen kendi kendinizi hipnoz etmenizdir. Diğer bir ifadeyle, hipnoterapistler kadınlara kendilerini hipnoz durumuna sokmayı öğretirler. Hipnozun doğumun ilk evresini kısalttığı, daha iyi analjezi sağladığı ve doğumu hoş bir tecrübe haline getirdiği gösterilmiştir.
Doğum anınız, hayatınızda en çok dayanıklılık göstermeniz gereken, en zor işlerden biri gibi gözükmektedir. Doğum sürecinizde ağrılarınızı nasıl hissedebileceğinizi bilemezsiniz ve şiddeti konusunda korku yaşarsınız. Bu korkunun üstesinden gelmek için alternatif tıbbın bize sunduğu bir diğer yöntem ise, aromaterapidir.
Aromaterapi, koku ile tedavi anlamına gelir. Aromaterapi ağrınızı hafifletmek, tansiyonunuzu düşürmek, halsizliğinizi gidermek ve vücudunuzu güçlendirmek için kullanılır. Aromatik yağlar, ruh halinizi etkileyebilir, halsizliğinizi giderebilir, stresinizi azaltıp, doğum sürecindeki rahatlamayı sağlayabilir. Lavanta, portakal çiçeği, gül, adaçayı, nane, biberiye gibi bitkisel karışımlar, doğum eyleminiz sırasında şakaklarınıza, alın bölgenize, göğsünüze ve sırt bölgenize ovuşturularak sürülmelidir.
Doğumunuz sırasında solunum tekniği, hipnoz, aroma terapi, akupunktur ve suda doğum gibi fizyolojik yöntemlerle, ağrınızı azaltabilirsiniz. Ayrıca, damar veya kasınızın içine uygulanacak ağrı kesiciler ve epidural yoluyla da ağrısız bir doğum gerçekleştirilebilirsiniz.
Doğum ağrısı, bugün bilinen ve tanımlanan en şiddetli ağrı kaynaklarından biridir. Primipar olan kadınların %60’ının, multipar olanların ise, %40’ının şiddetli doğum ağrısı deneyimi yaşadıkları belirlenmiştir.
Doğum ağrınızı tetikleyen bazı faktörler vardır. Bunlar; geçmiş ağrı deneyimleriniz, baş etme yetenekleriniz, psiko-sosyal durumunuzdur. Doğum ağrınızın ve bakımınız için iki temel metot uygulanır. Daha çok uygulanan medikal model ve hemşire/ebe modelidir. Farklı metotların kullanımı, yalnızca doğum ağrınızı gidermek için kullanılır. Yalnızlığınız, bilgisizliğiniz, hassas olmayan tedavileriniz, geçmişte çözülmemiş psikolojik ve fizyolojik stresleriniz, ağrı çekme oranınızı artıran faktörler arasındadır.
Özetle, sezaryen ile doğumu, normal vajinal doğumun yapılamadığı durumlarda başvurulan bir alternatifi olarak algılamalısınız ve asla giderek normal doğumun yerini almaya başlayan daha üstün bir doğum şekli olarak görmemelisiniz. Doğumla ilgili tüm bilgileri edinmeli ve ailenizle birlikte doğumunuz için en doğru kararı vermelisiniz. Tabii bu kararı verirken, kendi isteğiniz ve hissettikleriniz kararınızı vermede mutlaka etkili olacaktır. Hamileliğinizin takibi esnasında, aksi bir durum belirlenmedikçe, normal doğumu planlamak ve kendinizi buna hazırlamak oldukça önem arz etmektedir.
Anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan uzun süren ağrılar, doğumun birinci evresinde gerçekleşir ve bir amaca yöneliktir. Bu evrede genellikle düzenli aralıklarla gelen her sancı rahmin kasılmasına, rahim ağzında açılmaya ve bebeğin aşağı doğru itilmesine neden olur. Başka bir deyişle her sancı bebeğinizi size biraz daha yaklaştırır. Günümüzde tıbbın ilerlemesiyle, anestezi alanında da doğum sancılarını gidermede oldukça etkili yöntemler kullanıma girmiş olup en sık kullanılan yöntem” Epidural Analjezi” dir. Doğum eyleminin belli bir aşamasında, tecrübeli bir anestezist tarafından bel bölgesinde omuriliğe birkaç kat uzakta bir aralığa özel bir iğne yapılarak, içinden ince bir plastik tüp geçirilir ve bu aralığa bırakılır. Bu tüpten belli aralıklarla ağrı kesici verilerek doğum eylemi sırasında, doğum esnasında ve doğum sonrası ağrı duyusu engellenmiş olur. Böylelikle anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan ağrılar engellenmiş ve oldukça rahat bir doğum için fırsat elde edilmiş olunur.
Sezaryen, pubis kemiğinin birkaç santim üzerinden yapılan kesi ile anne karın boşluğuna girilerek, rahmin açılması ve bebeğin bu şekilde doğurtulmasıdır. En sık başvurulma nedeni bebeğin normal doğuma oranla daha hızlı bir şekilde doğurtulabilmesidir. Yukarıda bahsedilen geçici solunum problemleri dışında genellikle bebek için risk taşımamasına karşılık, anneye, majör bir ameliyat olması itibariyle getirdiği bazı problemler mevcuttur. Bunlar, anesteziyle ve cerrahiyle ilgili komplikasyonlardır; enfeksiyon, doğum sonrası kanama ve “amnion sıvı embolisi” ve ” tromboemboli” ( amnion sıvısının ve ufak kan pıhtılarının toplar damarlarda tıkanıklık yaratması veya toplar damarlar yoluyla ilerleyerek akciğerlerde emboli oluşturması) gibi durumları ne yazık ki sezaryen doğumlarda daha sıklıkla görmekteyiz.
Normal Doğum
Sezaryen
Annenin ameliyat sonrası kendine gelmesinin, dolayısıyla bebeğini emzirmesinin gecikmesi, annenin ağızdan beslenmeye ve ayağa kalkıp dolaşmaya başlamasının ortalama 8 saat sonra olması, genelde ameliyat sonrası hastanede 2-3 gün yatmasının gerekmesi ve normal vajinal doğuma göre daha ağrılı ve daha bağımlı bir lohusalık yaşayabilmesi, gebelik öncesi yaşamına dönmesi daha uzun zaman alması sezaryenin önemli diğer dezavantajlarındandır. Ayrıca yine ameliyattan sonra kişinin en az 2 ay ağır işlerden kaçınması uygun olur. Uzun dönemde ise dikiş yerlerinde zaman zaman ağrılar olması ve karın içinde ameliyata bağlı yapışıklıklar sezaryenin diğer komplikasyonlarıdır.
Dünyada planlı gebelikler tüm gebeliklerin neredeyse %15-20 sini oluşturmaktadır, dolayısı ile gebeliğe hazırlıksız yakalanmak oldukça yüksek oranda olmaktadır. Anne adayının duygusal olarak gebeliğe ve akabinde de doğuma hazırlanması oldukça fazla önem arz etmektedir. Bu nedenle düzenli bir doktor takibinin yanında profesyonelce hazırlanmış bir doğum öncesi hazırlık kursu da oldukça önemlidir. Burada anne adayının sağlıklı bir şekilde gebeliğini devam ettirmesinin yanında doğuma hazırlamakta esas amaçlardandır. Böylece dengeli beslenme, düzenli egzersiz ile ideal kilo ile doğuma girmek ve doğru egzersizlerle ve kuvvetli kaslarla daha rahat bir doğum gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Bunun için ayrıca gebelik yogası yada gebeliğe özel pilates uygulamalarına da katılmanın muhakkak faydası olacaktır. Ama hiçbir şey yapılmasa da düzenli yürüyüşler ve yüzme en başta yapılması gerekenlerdir. Anne adayının doğum yapacağı yeri görmesi doğum ekibi ile tanışmasında onu son derece rahatlatacaktır. Böylece tüm ekiple tam bir uyum içerisinde gebeliği geçirerek doğuma adım atmak işin çoğunu halletmiş olacaktır.
Hamile kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren, hem sizi hem de eşinizi en çok düşündüren konuların başında, doğum şeklinizin nasıl olacağı gelir. 9 ay boyunca bunun endişesi ile aklınıza gelmeyen tablo kalmaz ve muhtemelen normal doğum düşüncesi sizi en çok endişelendirendir. Anne adayının normal doğumdan korkmasının nedeni, yaşanacak ağrı, sürenin uzunluğu, epizyotomi (Doğumda vajina girişine yapılan kesi), bebekle ilgili doğabilecek problemler, ağrılar başladığında doktorunu bulamama veya ulaşamama, yakınlarının ve arkadaşlarının doğumla ilgili olumsuz tecrübelerinden etkilenme gibi genel sebepler yatmaktadır. Oysa, unutulmaması gereken en önemli nokta, normal doğumun milyonlarca yıldır bütün memeli varlıklar tarafından kullanılan, en doğal ve fizyolojik yol olduğudur.