Bayan hastalarda, kemoterapinin başlamasından önce hastaların önünde 6 haftalık bir süreç vardır. Bu süreç içerisinde hastanın üretkenlik potansiyelinin korunması için mevcut seçenekler üç tanedir. Eğer hastanın bir eşi var ise, yumurtaların elde edilerek tüp bebek yöntemi ile döllenmesinin ardından oluşan embriyoların dondurulup saklanması; eğer hasta genç ise veya bir partneri yok ise elde edilen yumurtaların herhangi bir sperm hücresi ile döllenmeden dondurulup saklanması ya da hastanın primordial foliküllerini ihtiva eden yumurtalık dokusunun kemoterapiden önce cerrahi olarak elde edildikten sonra dondurulup saklanması. Bu uygulamalar içinde embriyo dondurulması oldukça etkin ve sonuçları yıllardır izlenen klinik uygulamada yeri oturmuş ve yerleşmiş bir uygulamadır.
Fakat oosit dondurma ile over dokusu dondurulması henüz halen deneysel aşamada olan uygulamalar sınıfına dahil edilmelidirler. Kanserli hastada fertilitenin korunması amacı ile dondurulan oositlerin sonraki yıllarda çözünmesi ile elde edilen gebelikler artık literatürde yayınlanmaya başlamıştır. Bu da oosit dondurmasının özellikle de son yıllarda kullanımı giderek artan vitrifikasyon yöntemi ile birlikte deneysel safhadan hızla çıkıp hastalara önerilebilecek gerçekçi bir alternatif olacağını ortaya koymaktadır.
Meme kanseri, üreme çağındaki kadınlarda görülen kanserler içinde ön sırada yer almaktadır. Meme kanseri tanısı alan kadınların % 15’i bu tanıyı 45 yaşından önce almaktadır. Bu da üreme çağında meme kanseri ile karşılaşma ihtimalinin azımsanamayacak ölçüde olduğunu ortaya koymaktadır. Son yıllarda kanser tanısı alan genç yaştaki kadın sayısında artış izlenmektedir. Bunun yanı sıra özellikle son 30 yılda kanser tedavilerinin başarı oranlarında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Buna bağlı olarak sağ kalım oranlarında önemli iyileşmeler izlenmektedir. Nitekim tüm kadınlar için 5 yıllık rölatif canlı kalım oranları % 56’lardan % 65’lere yükselmiştir. Bunlar arasında özellikle meme kanserinin 5 yıllık canlı oranı % 90’lara yaklaşmıştır.
Bu hastalığın kemoterapi ile tedavisi sonrası üreme fonksiyonu önemli ölçüde etkilenmektedir. Over dokusunda, kemoterapiye bağlı germ hücre sayında geri dönüşümü olmayan biçimde izlenen kayıp genç yaştaki kadınların prematür over yetmezliğine girmesine ve üretkenliklerini kaybetmesine neden olmaktadır. Onkologlar en etkin tedaviyi uygulayarak canlı kalımı arttırmaya yönelik çabalara odaklanırken, kanserden kurtulanların sayısının artması ile birlikte artık dikkat, yaşam kalitesini arttırmaya yönelik önlemlere kaymaktadır. Genç yaşta meme kanserine yakalanıp kurtulan bir kadın için de yaşam kalitesinin artması ileride bir çocuk sahibi olabilme ile ölçülebilir.
Eski yıllarda meme kanserine yakalanmış bir kadın için gebelik planlaması uzak bir düşünce iken günümüzde artık bu hastalarda gebeliğe izin verilmekte ve çocuk sahibi olabilmelerinin önü açılmaktadır. Fakat hastaların cerrahi sonrası gördükleri kemoterapi, over fonksiyonunu sonlandırarak bazen bu şansın kaçmasına neden olabilmektedir.
Meme kanserinin cerrahisinin ardından kemoterapinin başlamasından önce hastaların önünde 6 haftalık bir süreç vardır. Bu süreç içerisinde hastanın üretkenlik potansiyelinin korunması için mevcut seçenekler üç tanedir. Eğer hastanın bir eşi var ise, yumurtaların elde edilerek tüp bebek yöntemi ile döllenmesinin ardından oluşan embriyoların dondurulup saklanması; eğer hasta genç ise veya bir partneri yok ise elde edilen yumurtaların herhangi bir sperm hücresi ile döllenmeden dondurulup saklanması ya da hastanın primordial foliküllerini ihtiva eden yumurtalık dokusunun kemoterapiden önce cerrahi olarak elde edildikten sonra dondurulup saklanması.
Bu uygulamalar içinde embriyo dondurulması oldukça etkin ve sonuçları yıllardır izlenen klinik uygulamada yeri oturmuş ve yerleşmiş bir uygulamadır. Fakat oosit dondurma ile over dokusu dondurulması henüz halen deneysel aşamada olan uygulamalar sınıfına dahil edilmelidirler. Kanserli hastada fertilitenin korunması amacı ile dondurulan oositlerin sonraki yıllarda çözünmesi ile elde edilen gebelikler artık literatürde yayınlanmaya başlamıştır. Bu da oosit dondurmasının özellikle de son yıllarda kullanımı giderek artan vitrifikasyon yöntemi ile birlikte deneysel safhadan hızla çıkıp hastalara önerilebilecek gerçekçi bir alternatif olacağını ortaya koymaktadır.
Üreme çağındaki kadınların en fazla yakalandığı kanser türü, meme kanseridir. İleri yaş hastalığı olarak bilinen meme kanseri vakalarının yüzde 15’i 40 yaşından önce gerçekleşir. Tedavi sürecinde önce ya cerrahi müdahale yapılıyor, ya sadece tümör alınıyor ya da gerekliyse meme tamamen alınıyor. Ardından genellikle altı hafta içinde de kemoterapiye başlanması gerekiyor. Genç yaşta kemoterapinin kadının yumurtalıklarını ortadan kaldırma oranı daha az. Ancak 35-38’lere yaklaşıkça bu oran artıyor. Görülen kemoterapiye bağlı olarak, yüzde 15 ile yüzde 70 arasında adetten kesilme, yumurtalıkların tükenmesi, yumurtalık fonksiyonun kaybı oluşuyor. Ameliyattan sonraki 6 hafta içinde yumurtalıkları ilaçlarla çoğaltıyoruz. Kadın evli ise yumurtalarını eşinin spermiyle laboratuvarda dölleyip, embriyo haline getirip, dondurup saklıyoruz. Evli değilse yumurtalarını toplayıp donduruyoruz.
Embriyo dondurma yani yumurtanın spermle döllendikten sonra dondurulması çok eski bir yöntem. Ancak yumurta dondurma kısmen yeni uygulanmaya başlayan bir yöntem. Yumurtayı dondurma yöntemleri de günümüzde değişti. Eskiden yumurta veya embriyoyu dondurmak için yavaş dondurma yöntemleri uygulanırdı. Günümüzde çok hızlı dondurma yöntemleri uygulanıyor. Yöntemlerde biraz farklılıklar var. Altı haftalık süremiz var. Bu süreye önce yumurta sayısını artıran tedavi yerleştirebilirsek, ardından yumurtaları toplayıp dölleme işini yapabilirsek biz o kadına ileride çocuk sahibi olma şansını veriyoruz.
Ben en sık görülen meme kanserini örnek verdim. Kadınlarda ikinci sırada görülen lösemi, lenfoma gibi hematolojik kanserlerde de uygulanıyor. Bu türlerde de teşhisten sonra kemoterapiye kadar olan süreçte kadının üreme fonksiyonunun korunması için benzer önlemler alabiliyoruz.
Kemoterapiden sonra kadın, bir kür kemoterapi görse bile yumurtalıkları ciddi bir şekilde etkilenebiliyor. Menopoza girmese, adetten kesilmese bile üreme potansiyeli ciddi bir şekilde bozuluyor. Bu yüzden tedaviyi kemoterapiden sonra yapmamız mümkün olmuyor. Kemoterapinin dozu ne kadar artarsa, kadının yaşı ne kadar ileriyse, uygulama sayısı ne kadar artarsa, kadının yumurtalık kaybetme riski o kadar fazla.
Bazen altı hafta yeterli olmuyor. Bu aslında bir tüp bebek tedavisi sürecini gerektiriyor. Tüp bebek tedavisinde kadının yumurtalıkları ilaçlarla uyarılır. Yumurtalar oluşunca toplanır, laboratuvara alınır, döllenme işlemi yapılır. Bu aslında bir tüp bebek süreci… Bazen bu süre yetmeyince iki yumurtalığından biri alınıp yumurtalık dokusu dondurulup saklanabiliyor. Yumurtalık dokusu dondurulup saklandıktan ve kadın kanserden kurtulduktan sonra o doku çözülüp vücudunun değişik bölgelerine konularak, hatta eski yumurtalığının yerine bile nakledilerek yumurta gelişimi ve gebelik elde edilebiliyor. Ancak bu henüz deneysel ve her yerde yapılması kolay olmayan bir yöntem.
Hastanın kanseriyle doğrudan ilgilenen genel cerrahın ve onkologların bu konuda daha duyarlı hassasiyet gösterip hastalarını, bize sevk etmeleri bu açıdan bilgilendirmeleri çok önemli. Eskiden birçok hastanın bu durumu dikkate alınmadan kanser tedavisi gördükten sonra üretkenliklerini kaybediyorlardı. Ama günümüzde artık hastalar bu durumu sorguluyorlar. Çünkü meme kanserinin tedavisinden sonra beş yıllık canlı kalım artık yüzde 95’e ulaştı. Artık kadınlar bu hastalığı yenerek uzun yıllar yaşayabiliyor.
Yaşam kalitesinin önemli bir unsuru çocuk sahibi olabilmek olduğundan bu durum kadınlar için önem arz ediyor. Ve kadınlar da kanser tedavisinden önce “Ben bu kemoterapiden sonra üretkenliğimi kaybedecek miyim?” diye sorguluyorlar. Artık bize bu taleple gelen hastalar ve üretkenliğini korumak için tedbir aldığımız, yumurtalarını ve embriyolarını dondurduğumuz kadınlar var.
Merkezimizde şimdiye kadar 9 hastaya işlem yapıldı. Embriyo ve yumurtalarını dondurduğumuz hastalar, kanserden kurtuldular. Embriyoları henüz nakletmedik çünkü hastalıktan bir süre sonra kansersiz bir dönem geçirilmesi gerekiyor.
Bir tüp bebek tedavisi maliyeti kadardır, bir fark yoktur.
Bazı kanserler hormonlara duyarlı kanserlerdir. Örneğin meme kanseri, kadınlık hormonu östrojene duyarlı bir kanserdir. Biz ise yumurtalık artırmak için altı haftalık dönemlerde kadının östrojenini artıran ilaçlar kullanıyoruz. O zaman hasta, “Bu ilaçlar benim hastalığımı ilerletir mi?” diye korkuyor. Oysa biz kadının yumurtalıklarını uyaran ama kadının östrojen hormonunu düşük tutan ilaçlar kullanıyoruz. Bu konuda tabii ki hastayı bilgilendiriyoruz.
Hasta ilaç istemiyorsa ya da tüp bebek tedavisi için vaktiniz yoksa kadının yumurtalarını ilaçla uyarmadan, östrojen hormonunu artırmadan yumurtalarını topluyoruz. Onları laboratuvarda olgunlaştırıp donduruyoruz. Bunların adına ” in-vitro matürasyon” diyoruz. Bu da sık kullanılan çok önem verdiğimiz bir yöntem.
Günümüzde üreme döneminde kansere yakalanmış birçok kadın var. Çoğu da tedaviden sonra bu hastalıktan kurtuluyor. Ancak gördükleri kemoterapi ve radyoterapi bu kadınların üreme fonksiyonlarının kaybına neden oluyor. Çünkü bu tedaviler, üreme hücrelerinde ve yumurtalıklarda toksik etki yapıyor ve bu yüzden kadın üretkenliğini kaybediyor. Eskiden tek önemli olan hastalıktan kurtulmaktı. Son 15-20 yılda kanser tedavilerinin gelişmesi sayesinde bu hastalar kanseri çoğunlukla yeniyorlar. Doktorların amacı, hastalıktan ne olursa olsun kurtulmanın ötesine geçti.
Tedavinin yarattığı olumsuz etkilerden insanları nasıl kurtarabileceğimizi düşünmeye başladık. Genç yaşta kansere yakalanan kadınlara, kemoterapi ve radyoterapiden önce, özellikle tüp bebek merkezleri tarafından uygulanan yöntemlerle üretkenliklerini korumaları ve ileride yumurtalık fonksiyonları kaybolduğu zaman, çocuk sahibi olmaları şansını vermeye çalışıyoruz.