Sezaryenle doğum, pubis kemiğinizin birkaç santim üzerinden yapılan kesi ile karın boşluğunuza girilerek, rahminizin açılması ve bebeğinizin bu şekilde doğması yöntemidir. Anne adaylarının sezaryenle doğumu tercih etmelerinin nedeni, normal doğuma oranla bebeklerini daha hızlı bir şekilde doğurabilmeleridir. Günümüzde anestezi uygulamalarının ve sezaryen tekniklerinin güvenilirliği nedeniyle, ihtiyaç oluştuğunda tüm anne adaylarına uygulanabilir.
Sezaryen teriminin gerçek kaynağı ve ilk kez ne zaman ve nerede yapıldığı konusu açık değildir. Sezaryen kelimesinin orta çağda Latince kesmek anlamına gelen caedare’den geldiği ve bu şekilde doğan bebeklerin caesones olarak adlandırıldığı tahmin edilmektedir. Bir başka iddia da kelimenin kökeninin milattan önce 8. yüzyıla kadar uzandığıdır. Bu yıllarda Roma’da geçerli olan lex regis adı verilen yasanın zamanla lex cesarea olarak değiştiği rivayet edilir. Yasa hamile bir kadın öldüğünde karnının açılarak bebeğin çıkartılmasını ve bu sayede anne ve bebeğin ayrı ayrı gömülmesini emretmekteydi.
Konu ile ilgili pek çok spekülasyon yapılmasına rağmen Galen, Hipokrat ve Soranus gibi antik dönem hekimleri karın yolu ile doğum konusunda günümüze herhangi bir bilgi ulaştırmamışlar ve bu tür bir işlem tarif etmemişleridir.
1581 yılında François Rousset ilk kez sezaryen doğumlar ile ilgili yazılar yazmış ve kendisine ulaşan mektupların ışığında 14 tane sezaryen tanımlamıştır. Bununla birlikte kendisi ne bir sezaryen gerçekleştirmiş ne de buna tanıklık etmiştir.17. yüzyılın ortalarından başlayarak doğum hekimleri tarafından abdominal doğumlar daha sık bildirilmeye başlanmıştır.
O dönemlerde hekimlerin abdominal doğum yaptırmalarının karşısındaki en büyük engel anestezi ve enfeksiyonlardı. 1846’da dietil eter adı verilen anestezik maddenin kullanıma girmesi dönüm noktalarından biri olarak kabul edilebilir. Kraliçe Viktorya’nın 1853 ve 1857’de iki çocuğunu bu şekilde dünyaya getirdiği bilinmektedir. Anestezi alanındaki bu devrime rağmen enfeksiyon kontrolünün sağlanamaması ve işlem sonrası anne ölüm oranlarının çok yüksek seyretmesi sezaryenin sadece çok özel durumlarda yapılması gereken bir ameliyat konumundan kurtulmasına engel olmuştur.
Sezaryenin kısıtlayıcı faktörlerinden biri de cerrahi teknik yetersizliklerdi. İlk başlarda cerrahlar kestikleri rahimi tekrar dikmekten çekindikleri için fazla miktarda kanama olmakta ve bu kan kaybı nedeniyle anne ölümleri sıkça görülmekteydi. Hatta bazı cerrahlar sezaryen sonrasında kanama ve enfeksiyonu kontrol altına alabilmek için rahimin tümüyle alınmasını önermekteydiler. 1882 yılında Max Sanger sezaryende kesilen rahimin gümüş ya da ipek ipliklerle dikilmesinin başarılı olabileceğini ileri sürdü ve kendisinin 17 hastasından 8’inin bu şekilde hayatta kaldığını bildirdi.
Rahim duvarlarının dikilmesi ile kanamaya bağlı ölümler azaltılmasına rağmen karın zarı iltihabının önüne geçmekte çok büyük güçlükler vardı. 1907’de karın zarını açmadan sezaryen yapılabileceği fikri ileri atıldı. Bu yaklaşım karın zarı iltihabı riskini daha azaltmaktaydı. 1912 yılında König rahimi diklemesine kestiği klasik insizyonunu tanımladı. Bu sayede uterusun alt kısımları karın zarı ile örtülebiliyordu. 1926’de Kerr uterusun alt kısmından enlemesine kesilmesinin daha az risk taşıdığını ileri sürdü Günümüzde yapılan hemen hemen tüm sezaryen ameliyatlarında Kerr’in 1926 yılında tanımladığı ve kendi adı ile anılan kesi kullanılmaktadır.
1928’de Alexander Fleming’in penisilini keşfetmesi ile enfeksiyonlar ile mücadelede de önemli aşamalar kaydedildi ve sezaryen operasyonları daha güvenli hale geldi.
Küçük bir not; ülkemizde anne ve bebeğin her ikisinin de yaşamını devam ettirdiği ilk başarılı sezaryen ameliyatı 1900’lü yılların başında saray cerrahı olan Cemil Topuzlu tarafından İstanbul Nişantaşı’nda bir konakta gerçekleştirilmiştir.
Zaman içerisinde hem cerrahi hem de anestezi tekniklerindeki değişimler, ilaç sektöründeki buluşlar ve dikiş malzemeleri gibi pek çok faktörün etkisi ile sezaryen günümüzde son derece güvenli ve kolay bir ameliyat haline gelmiştir.
Vajinal doğumun, nadiren, zor doğumlarda bebeğin doğum kanalında sıkışması veya doğum travmasına maruz kalması gibi riskleri mevcuttur. Ancak uygun koşullarda yaptırılan, deneyimli sağlık personeli tarafından eylemin yakından takip edildiği doğumlarda hemen müdahale etme şansı vardır. Günümüzde fetal monitorizasyon sistemi ile anne karnındaki bebeklerin sağlık halinin değerlendirilmesi veya takip edilmesi artık daha kolaylaşmış durumdadır. Bu sistem sayesinde bebeklerin rahim içinde yeterli oksijene sahip oldukları gösterilebilmekte ve “hipoksi” veya “asfiksi” olarak adlandırılan yetersiz oksijenlenmeyi erkenden saptayıp bebek üzerindeki yakın ve uzak dönem riskleri en aza indirgenebilmektir. Bu yöntemin External ve Internal Monitorizasyon olmak üzere iki farklı izlem metodu bulunmaktadır.
Birinci ve günümüzde birçok hastanede kullanılan External izlem yöntemi ile bebek kalp hareketleri ve rahmin kasılması (doğum ağrıları) ancak indirekt olarak, yani dışarıdan annenin karnına yerleştirilen cihazlar ile dolaylı olarak takip edilebilmektedir. Bu yöntemin alternatifi ise, bizim Acıbadem Hastanesi Yüksek Riskli Gebelikler Servisi ve Doğum Bölümü’nde uygulamaya başladığımız, dünyada da sayılı merkezlerde kullanılmakta olan ve farklı aşamalardan oluşan Internal izlem veya direkt doğum izlem ve takip yöntemidir.
Direkt izlem yöntemlerinde, rahmin ağzı doğum sırasında belirli bir açıklığa ulaştıktan sonra, bebeğin başına çok küçük bir elektrod takılmasıyla, bebekten gelen kalp sinyalleri birebir, çok net ve sağlıklı olarak değerlendirilmektedir. Direkt bebek sağlığı izlem yöntemleri arasında dünyada son yıllarda “Fetal Pulse Oximetre”(bebek oksijen ölçümü) yöntemi kullanılmakta ve bebeğin cildine yapıştırılan bir algılayıcı sayesinde tüm doğum eylemi sırasında bebeğin aldığı oksijen miktarını tahmin etmek mümkün hale gelmektedir. Böylece klasik yöntemlerle bebek kalp hareketlerinin ve sağlık halinin net olarak değerlendirilemediği durumlarda, bu ölçüm ile bebeğin rahim içindeki sağlık hali ve oksijenlenmesi kesin olarak tespit edilebilmektedir. Böylece hızlıca doğuma geçilebilmektedir. Zaten bu yöntemin en büyük yararı da budur.
Klasik yöntemlerle bebeğin streste olduğu sanılarak doğuma geçilen durumların yaklaşık % 40 -%60’ında, bebeğin durumunun aslında sanıldığı gibi kötü olmadığı, gereksiz yere müdahale yapıldığı görülmektedir. Metot bu yanılgıyı belirli oranda ortadan kaldırmaktadır. Durumun tersini düşündüğümüzde, yani bebeğin sıkıntıya girdiğini düşündüğümüzde yine bu sistem sayesinde erken dönemden itibaren ve kesin olarak bebeğin durumu tespit edilerek sezaryen ile doğuma geçilebilmektedir. Kısacası bu yöntem sayesinde doğum eylemi sırasında, bebeğin oksijensiz kalarak sağlığının riski girme olasılığı son bulabilmektedir. Böylece anne adaylarının en büyük korkusu olan doğum sırasında bebeklerinin oksijensiz kalma ve sonucunda büyük problemler ile karşılaşma korkuları bu yöntem sayesinde son bulabilmektedir.
Direkt izlem yönteminin bir başka özelliği de, doğum eylemi sırasında rahim ağzı açıldıktan sonra özel bir bağlantı yardımıyla rahim içerisinde oluşan basıncın ölçülmesine ve rahim içine sıvı verilmesine olanak tanıması. Özellikle doğum eyleminde suni sancı verilen durumlarda, klasik yöntemlerle doğum ağrılarının gerçekte oluşan gücü konusunda yorum yapmak imkansızdır. Zira ağrılar bu yöntemlerde hastanın karnına bağlı cihazlarla indirekt olarak izlenmektedir. Direkt izlem yönteminde ise ağrı şiddeti sayısal olarak büyük bir netlikle ölçülebilmektedir.
Unutulmamalıdır ki, vajinal doğumun sevdirilmesi, yaygınlaştırılması ve komplikasyonlarının engellenmesi hep “doğum sanatını ” gerektiği gibi icra eden doğum hekimlerinin sayesinde olacaktır.
Ayrıca normal doğum yapabilecek anne adaylarının doğumlarının sezaryenle gerçekleştirilmesinin, hem ülkemizin hem bireylerin sağlık bütçesine getirdiği yük de göz ardı edilmemelidir.
Sezaryen gerekliliği zorunlu olan durumlar:
Özetle, sezaryen ile doğum, normal vajinal doğumun gerekli durumlarda başvurulan bir alternatifi olarak algılanmalı, giderek normal doğumun yerini almaya başlayan daha üstün bir doğum şekli olarak asla görülmemelidir. Tüm bilgiler anne adayı ile paylaşılmalı ve ailenin doğum yöntemi ile ilgili karar vermesinde yardımcı olunurken annenin isteği ve endişelerine de mutlaka değer verilmelidir. Gebelik takibi esnasında, aksi bir durum belirmedikçe anne adayı normal doğuma teşvik edilmeli, doğum öncesi hazırlık kursları etkinleştirilmeli ve katılım sağlanmalı, zamanın getireceklerine göre anne ve bebek için en iyi olacak karar beraberce verilmelidir.
Tüm hazırlıkların tamam olduğu doktorlar ve hemşire tarafından son kez kontrol edildikten sonra operasyona başlanır. Yasal olarak operasyonda en az biri uzman olmak şartıyla iki hekim hazır bulunmak zorundadır. Yasal zorunluluk böyle olmakla birlikte tüm sezaryen operasyonları ameliyatı yapan ve ona asiste eden iki kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yapılır. İlk önce cilt kesilir.
Kesinin yeri kasık bölgesinde ortadaki kemiğin iki parmak üzeridir. Bu genelde kasık tüylerinin başladığı çizgiye denk gelen alandır. Kesinin büyüklüğü yaklaşık 10 santimetre kadardır. Ardından sırasıyla cilt altı yağ dokusu ve karın duvarın en güçlü tabakası olan rektus kası kılıfı (fasya) kesilir. Daha sonra karın kasları (rektus kası) ve karın zarı (pariyetal periton) açılarak karın boşluğuna girilir.
Rahimin üzerini örten ince zar tabakası (visseral periton) kesilerek rahim kasına (myometrium) erişilir. Ardından bu tabaka da açılarak bebeği çevreleyen keseye ulaşılır. Kese patlatıldıktan sonra bebeğin kafası ve ardından gövdesi doğurtulur. Bebek doğurtulurken asiste eden doktor rahmin tepesinden bastırarak operatöre yardımcı olur. Eğer sezaryen epidural anestezi ile oluyor ise bu aşamada karın bölgenizde bir baskı hissedebilirsiniz. Bebek, doğurtulduktan sonra hemen göbek kordonu bağlanıp kesilerek ameliyathanede bulunan bebek doktoruna teslim edilir. Bebek doğduktan hemen sonra size koruyucu antibiyotik yapılır.
Bebeğin eşi (plasenta) çıkartıldıktan sonra rahimin içi temizlenir ve kapatma işlemine başlanır. Kesilen tabakalar tek tek dikilir. Önce uterus kası kapatılır. Ardından kanama kontrolü yapılır. Kanayan yerler varsa buralara ek dikişler atılır. Kanama olmadığından emin olunduktan sonra visseral periton dikilir (Bazı doktorlar bu tabakayı dikmeden bırakabilir.Yapılan çalışmalarda vissereal peritonun dikilmesi ile dikilmemesi arasında herhangi bir fark olmadığı bulunmuştur). Karın boşluğu temizlendikten sonra pariyeteal periton ve ardından kas tabakası dikilir (Bazı doktorlar bu tabakaları dikmeden bırakabilir.
Yapılan çalışmalarda pariyetal peritonun ve kasın dikilmesi ile dikilmemesi arasında herhangi bir fark olmadığı bulunmuştur). Daha sonra kas kılıfı altındaki kanayan alanlar koterize edilerek kanama kontrolü sağlanır. Kas kılıfı dikilerek kapatılır. Kapatma işleminin en önemli aşaması budur. Bu tabaka karın içi organların fıtıklaşmasını engelleyen tabakadır. Ardından cilt altı kanamalar kontrol edilerek bu kat da dikilip ve sıra cilde gelir. Cilt boydan boya dışarıdan ve uçlarında hiçbir dikiş ipliği görülmeyecek şekilde estetik olarak kapatılır ve operasyon tamamlanır. Cilt dikişlerinin daha sonra alınması gerekmez. Bunlar siz fark etmeden kendiliğinden vücut tarafından eritilirler.
Halk arasında bu dikiş türü hatalı olarak laser dikiş olarak bilinmektedir. Laser dikmeye ve birleştirmeye değil kesmeye yarayan bir tekniktir. Laser dikişi diye birşey yoktur. Yapılan estetik dikiştir.
Uygulamalar arasında fark olmasa da kullanılan dikiş malzemesi arasında hekimler arasında ciddi farklar vardır. Bazı doktorlar fasya tabakası dışında tüm tabakalarda katgüt adı verilen organik bir materyal kullanmayı tercih ederler. Bu dikiş materyali koyun ve sığırların bağırsaklarından üretilmektedir. Organik olduğu için reaksiyon gelişme olasılığı bulunur. Gelişmiş ülkelerde yaygın kullanımı uzunca bir süre önce terk edilmiştir. Deli dana salgınından sonra ameliyatlarda kullanılmaması önerilmektedir. Önerilen materyal bizim de her tabakada tercih ettiğimiz sentetik materyallerdir.
En sık vicryl adı verilen iplik kullanılır. Bu iplik hem katgüte göre daha güçlü hem de daha güvenlidir. Katgüt tercih eden doktorlar fasya tabakasını vicryl ile dikerler. Fasya katgüt ile dikildiğinde fıtık olma olasılığı çok yüksektir. Katgüt ile vicryl arasındaki en önemli belirleyici faktör maliyettir. Katgüt çok ucuz bir materyalken vicryl oldukça pahalıdır.
Sezaryen operasyonunda kesilen tabakalar
Cilt dikişi tamamlandıktan sonra hemşire yaranın üzerini antiseptik solüsyon ile temizler ve pansuman materyali ile kapatır. Ardından hastanın vücudunu steril su ile siler. Bu esnada eğer genel anestezi uygulanmış ise hasta uyanmaya başlamıştır. Ameliyathaneden çıktıktan sonra ayılma odasında 30 dakika kadar gözlem altında bekletilip tüm bulguların dengede olduğu görülünce hasta odasına çıkartılır ve yatağına alınır.
Operasyonun olduğu gün ameliyat sonrası (postop) sıfırıncı gün olarak kabul edilir. Odanıza geldiğinizde eğer idrar sondası takılmış ise bu yerinde olacaktır. İdrarınız varmış gibi hissedebilrisiniz ancak bu yanılsamadır ve sonda mesanede biriken idrarı boşaltmaktadır. Bugünde damardan serum uygulaması devam eder.
Postop dönemde yaklaşık 3 litre sıvı alırsınız. Kendinizi iyi hissettiğinizde azar azar su içebilirsiniz. Ameliyattan 6-8 saat sonra rejim 1 adı verilen komposto, hoşaf gibi sıvı maddeler verilecektir. Bu gün su ve size hastane tarafından verilenler dışında başka herhangi bir yiyecek maddesi almamalısınız (bazı doktorlar ameliyat sonrası 24 saat süreyle ağızdan hiç birşey vermemeyi tercih ederler. Bazı doktorlar ise hasta gaz çıkarana kadar ağızdan beslemeyip damardan sıvı verirler). Ameliyattan 6-8 saat sonra sondanız çıkartılabilir ya da ertesi güne kadar yerinde tutulabilir.
Ameliyattan 6-8 saat sonra hemşireler sizi ayağa kaldırıp oda içinde dolaştırırlar. Mobilizasyon adı verilen dolaşabilme izni son derece önemlidir. Ameliyat sırasında hem karın boşluğu açıldığı ve bağırsaklar havayla temas ettiği hem de ameliyatta kullanılan gaz gevşeticilerin etkisi ile barsak hareketleriniz durur. Ne kadar erken mobilize olursanız barsak hareketlerinin normale dönmesi o kadar kolay ve çabuk olmaktadır. İlk kez ayağa kalktığınızda baş dönmesi ve göz kararması yaşayabilirsiniz. Bu normal bir durumdur. Kendinizi ayağa kalkacak kadar güçlü hissetmiyorsanız zorlamayın. Yatak içinde bacaklarınızı hareket ettirmeniz de ilk gün için yeterli olabilir (bazı doktorlar hastayı 24 saat ayağa kaldırmamayı tercih edebilirler). Yatak içinde sağ ya da sol yanınıza dönmenizin herhangi bir sakıncası ya da riski yoktur.
Ağrı ameliyat sonrası hasta ve hasta yakınlarının en çok çekindiği konudur. Eğer sezaryeniniz epidural anestezi ile yapılmışsa bu konuda endişe yaşamanıza gerek yoktur. Epidural kataterden sürekli düşük miktarda ağrı kesici verilmektedir. Eğer verilen miktar yeterli gelmez ise epidural katatere ilaç gönderen cihazın düğmesine basarak kendiniz ek dozlar verebilirsiniz. Genel anestezi ile yapılan ameliyatlar sonrasında hastaya PCA (patient controlled analgesia, Hasta kontrollü ağrı giderimi) uygulanır. Bu damar yoluna bağlanan ikinci bir boru yardımıyla ağrı kesici verilmesidir. Hortumun ucu PCA cihazına bağlıdır.
Bu cihazdan çıkan bir düğme sizin elinize verilir. Ağrı hissettiğinizde bu düğmeye basarak PCA aletinin damar yolundan ağrı kesici ilaç göndermesini kendiniz sağlarsınız. Cihazın belirli aralıklarla ve toplamda gönderebileceği azami ilaç miktarı anestezi doktoru tarafından önceden ayarlanmıştır. Bu nedenle siz düğmeye fazla da bassanız cihaz ayarlandığı dozdan fazlasını vermez (PCA maliyeti artıran bir unsur olduğundan her doktor ve hastane tarafından rutin olarak uygulanmaz. Bazı hastanelerde ek ücret karşılığı sunulur). Eğer PCA uygulanmamışsa belirli aralıklarla kalçadan size güçlü ağrı kesici iğneler yapılır.
Odanıza geldikten sonra kendinizi iyi hissettiğinizde bebeğiniz yanınıza getirilir ve onu emzirmenize yardımcı olunur. Emzirirken karnınızda ağrı duyabilirsiniz. Sütün memeden dışarı atılmasını sağlayan hormon ile rahimin kasılmasını sağlayan hormon aynıdır. Bu nedenle emzirirken rahminiz de kasılır ve siz bunu ağrı olarak hissedebilirsiniz. Bu rahmin kendini toplamasını hızlandıran ve kanamayı azaltan bir özelliktir. Eğer isterseniz bebeğinizi hiç bebek odasına göndermeyip 24 saat kendi odanızda ve yanınızda tutabilirsiniz.
Ameliyattan hemen sonra kesi hattı üzerine belirli bir süre kum torbası gibi ağrılıklar konulması sıkça yapılan bir uygulamadır ancak iyi kanama kontrolü yapıldığında hastaya gereksiz ağrı hissettirmesi dışında bir fonksiyonu yoktur.
Ameliyattan sonraki ilk saatlerde sizinle ilgilenen hemşire sık aralıklarla odanıza gelerek nabzınızı sayar, tansiyonunuzu ölçer ve ters giden herhangi birşey olup olmadığını kontrol eder.
Ameliyatın ertesi günü sabah doktorunuz yara yeri üzerindeki flasteri çıkartır, antiseptik solüsyon ile siler ve üzerine koruyucu bir sprey sıkar. Yara yeriniz artık kapatılmaz, açık bırakılır (bazı doktorlar pansumanı 2-5. günde açmayı tercih ederler, ya da postop1. günde pansuman yapıp yeniden kapatırlar). Bu sabah sondanız ve epidural katateriniz çıkartılır. Damardan sıvı uygulamasına son verilir ve Rejim 2 adı verilen yumuşak gıdaları almaya başlarsınız. Hastabakıcılar sizi yatağınızda siler ve kendi gecelik ya da pijamanızı giydirir.
Barsak hareketleriniz başlayıp gaz çıkardıktan sonra rejim 3 adı verilen normal gıdaları almaya başlayabilirsiniz. Rejim 3 almak için gaz çıkartılmasını beklemek şart değildir. Erken mobilize olan hastaların büyük bir kısmında gaz çıkartmakta sorun yaşanmamaktadır.
Bu gün size düşen en önemli görev mümkün olduğunca çok yürümektir. Yataktan kendiniz tek başınıza kalkabilirsiniz. Bunu yapamadığınızda odadakilerden ya da hemşirelerden yardım isteyebilirsiniz. Gaz çıkışı olmayan hastalar karında şişlik ve ağrı sorunu yaşayabilirler. Kendiliğinizden gaz çıkartamazsanız bazı ilaçlar ve lavman uygulayarak süreç hızlandırılabilir.
Bugün hızla iyileştiğinizi ve pek çok aktiviteyi kendi başınıza gerçekleştirebildiğinizi fark edeceksiniz. Postop 2. günde ayakta duş şeklinde banyo yapabilirsiniz. Bunun hiçbir sakıncası yoktur. Duş yapmak kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olur (bazı doktorlar 1 haftaya kadar duş yapmaya izin vermezler). Eğer genel durumunuz iyi ise ve ciddi bir problem yoksa bugün taburcu olup evinize gidebilirsiniz.
Durumunuz artık çok iyidir. Her işinizi kendiniz yapabilirsiniz. İsterseniz her gün duş yapabilir, canınız ne isterse yiyebilirsiniz. Bebek doktorunuz bebeğinizin taburcu olmasına izin verirse taburcu olabilirsiniz. Eğer bebeğinizde yeni doğan fizyolojik sarılığı varsa doktorunuz bebeğinizi eve göndermeyebilir. Bu durumda eğer isterseniz siz de hastanede kalabilirsiniz.
Eve Gidince;
Pek çok durumda doğumun sezaryen ile yapılması gerekli olabilir. Genel olarak normal doğumun olanaksız ya da çok tehlikeli olduğu durumlarda anne adayı ve/veya bebeğin hayatını kurtarmak, ya da normal doğum eyleminin güvenli olmadığı hallerde sezaryen önerilir. Bazı endikasyonlar sadece anne adayının bazıları da sadece bebeğin iyiliği için, diğerleri ise hem anne adayı hem de bebeğin iyiliği içindir.
Bazı durumlarda doğumun normal yollardan olması olanaksızdır. Bu gibi hallerde doğum eylemi başlamadan önce sezaryen kararı verilir ve 38. haftadan sonra gebelik sezaryen ile sonlandırılır. Zaman zaman da eylem başladıktan sonra ortaya çıkan nedenler ile sezaryene karar vermek gerekebilir. Sezaryen endikasyonları gruplar halinde incelenebilir.
Yan Geliş (Transvers Duruş): Bebeğin rahim içerisinde yan durması. Bu durumda bebeğin vajinal yoldan doğması olanaksızdır. Hem anne hem de bebek hayatını yitirebilir. Bebekler gebeliğin erken dönemlerinde yan (transvers), baş aşağıda ya da popo aşağıda durabilirler. Gebelik sonlara yaklaştıkça yan duran bebeklerde baş ya da popo aşağıya dönerek son pozisyonunu alır. Bu dönüşün yaşanmaması durumunda önde gelen kısım bebeğin omuzu olacaktır. Bu oldukça riskli bir durumdur.
Makat Geliş: Bebeğin önde gelen kısmının poposu olması kesin bir sezaryen gerekliliği değildir. Ancak eğer önde gelen kısım ayak ise sezaryen dışında bir alternatif yoktur. Tam ya da saf makat gelişlerde ise anne ve bebeğin durumu dikkate alınarak normal doğuma karar verilebilir. Ancak günümüzde pek çok doktor bu riski göze almaz ve sezaryen önerir.
Pasenta Previa Totalis: Bebeğin eşinin (plasenta) rahim ağzını tamamen kapatması durumuna plasenta previa adı verilir. Bu durumda normal doğum olanaksızdır ve önceden karar verilerek sezaryen yapılır. Bu durumda bebek doğum kanalına giremez. Gebeliğin erken dönemlerinde plasenta alt kısımda yerleşmiş olabilir. Ancak gebelik ilerledikçe rahimin büyümesi ile birlikte plasenta da yukarıya doğru çekilir. Son aya girildiğinde eğer bu yukarı çekilme gerçekleşmemiş ise plasenta previadan söz edilir. Plasentanın rahim ağzını kısmen kapatması ya da hemen kenarında bulunması durumunda da rahim ağzının açılması sırasında aşırı kanama olabileceğinden sezaryen yapılmalıdır.
Çok İri ya da Çok Küçük Bebek: Bebeğin tahmini doğum ağırlığının 4500 gramdan fazla ya da 1500 gramdan az olması durumda doğum travması ve buna bağlı bebekte hasar meydana gelmesi olasılığı yüksektir. Bu tür durumların varlığında normal doğum mümkün olmakla birlikte riski en aza indirmek amacıyla sezaryen önerilir. 4500 gramın üzerinde olan bebeklerde yaşanabilecek en büyük risk omuz takılmasıdır. Bebeğin başı doğduktan sonra omuzları doğum kanalında takılıp kalır. Omuz takılması son derece talihsiz bir durumdur. Küçük bebeklerde ise doğum travmasına bağlı kafa içi kanamalar normal doğum sonrası daha sık görülür. Küçük bebeklerde aynı zamanda fetal duruş bozukluğu olma olasılığı yüksektir.
Baş-pelvis Uygunsuzluğu: Bebeğin kilosundan bağımsız olarak bebeğin en geniş çapı olan kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk olabilir. Bu durum eskiden dar pelvis ya da halk arasında çatı darlığı olarak adlandırılmaktaydı. Dar pelvis yanlış bir tanımlamadır. Doğru olan annenin pelvisi ile bebek arasındaki ilişkinin saptanmasıdır. Örneğin pelvisi normal olan bir kadında bebek iri ise baş-pelvis uygunsuzluğu olabilir oysa aynı kadın minyon bir bebeği rahatlıkla vajinal yoldan doğurabilir. Bu durumda pelvis darlığından söz edilemez. Ancak raşitizm gibi bazı hastalıklarda annenin kemik yapılarında şekil bozuklukları olabilir. Bu gibi durumlarda vajinal doğum mümkün değildir.
Çoğul Gebelikler: Şart olmamakla birlikte çoğul gebeliklerde sezaryen tercih edilir. Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadaki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.
Doğumsal Anomaliler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal anomalilerin varlığında da sezaryen gerekliliği vardır. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç organlarının dışarıda olduğu gastroşizis ve omfalosel durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz varlığında da sezaryen uygulanır.
Doğum Kanalını Tıkayan Kitleler: Başta miyomlar olmak üzere bazı kitleler doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.
Anne Adayındaki Sistemik Hastalıklar: Bazı durumlarda anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınması sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde anevrizma gibi beyin hastalıklarında da anne adayının ıkınması sakıncalı olabilir. Ikınma sırasındaki kafa ve karın içi basınç artışı riskli olduğunda sezaryen tercih edilir.
Annede Herpes Enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla yaptırılmaz.
Geçirilmiş Sezaryen: Daha önceki hamileliklerin sezaryen ile sonlandırılmış olması mutlak bir sezaryen gerekliliği değildir. Bunun tek istisnası uterusun yukarıdan aşağıya doğru kesildiği klasik sezaryendir. Bu durumda eylem sırasında rahim kasının yırtılma olasılığı çok yüksek olduğundan asla denenemez. Alt kısma yatay bir kesi yapılarak gerçekleştirilen sezaryenlerden sonra ise normal doğum denenebilir. Ancak pek çok doktor bu gibi durumlarda yine sezaryeni tercih etmektedir.
Geçirilmiş Miyomektomi: Önceden yapılan bir miyom çıkartma ameliyatında rahim boşluğuna girilmiş ve kavite dikilmiş ise çoğu doktor sezaryeni tercih eder.
Geçirilmiş Vajinal Operasyon: Vajinada uygulanmış bazı operasyonlardan sonra normal doğum önerilmez.
Vajinismus ve/veya Korku: Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu ya da muayeneyi tolere edemediği durumlarda hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen önerilebilir.
Fetal Distress Bulguları: Yapılan rutin NST incelemelerinde fetusun sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında sezaryen gerekli olabilir.
İsteğe Bağlı Sezaryen: Günümüzde ülkemizde özel hastanelerde en sık yapılan sezaryen isteğe bağlı sezaryenlerdir. Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın anne adayının tercihi ile bebek miadını doldurduktan sonra (38. haftadan sonra) kararlaştırılan bir günde sezaryen ile doğurtulur. İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi, normal doğumun uzun dönem etkilerinden çekinmesi, çift için özel bir günde (evlilik yıl dönümü, ebeveynlerden birinin doğum günü, 02.02.02 gibi kolay hatırda kalacak günlerin tercih edilmesi gibi) doğumun gerçekleştirilmesi ve hatta bebeğin burcunun ayarlanmasıdır!… Bu durumun en uç örneği bebeğin burcu ile birlikte yükselen burcunun da ayarlanması için belirli bir saatte sezaryen yapılmasının istenmesidir.
Bazı durumlarda ise doktor anne adayını sezaryene teşvik eder. Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı, tüp bebek sonrası gebelik gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilir. Eskiden Türk tıp literatüründe “kıymetli bebek” olarak geçen bu endikasyon, daha sonra terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile yoktur.
Zaman zaman vajinal doğum için her türlü şart uygunken ve eylem devam ederken ortaya çıkan durumlar sezaryen gerekliliği doğurabilir.
İlerlemeyen Eylem: Anne adayının kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmaması ya da bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumunda sezaryen gerekliliği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girmemesidir. Daha önceden fark edilemeyen baş pelvis uygunsuzluğu ya da kafanın kanala eğri girmesi durumunda yeterli kasılmalara rağmen eylem ilerlemez.
Fetal Kalp Atımlarının Bozulması: Doğum eylemi sırasında kasılma ile birlikte rahime giden kan ve oksijen miktarında azalma olur. Bu azalma aynı şekilde plasentaya ve bebeğe giden miktarlara da yansır. Normalde bebek kasılmalar sırasında görülen bu azalmayı rahatlıkla tolere eder. Tolere edemediği durumlarda ise ilk önce kalp atım hızında bir yavaşlama izlenir. Fetal kalp atımları bozulduğunda anne adayını sol yanına yatırmak ve oksijen vermek gibi temel önlemler ile durum düzelmiyor ise sezaryen kararı verilir. Bu duruma akut fetal distres adı verilir.
Plasentanın Erken Ayrılması: Plasentanın bebek tamamen doğup ilk nefesini almadan önce rahim duvarından ayrılmasına ablasyo plasenta ya da plasental dekolman adı verilir. Böyle bir durumda bebeğin oksijen ve besin kaynakları azalır. Plasentanın hepsinin ayrılması durumunda ise tamemen kesilir. Tam dekolman son derece acil bir durumdur. Anne ve bebeğin hayatı tehlikededir. Zaman kaybetmeden acil şartlarda sezaryene alınır.
Kordon Sarkması: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir. Son derece acil bir durum olan kordon sarkması varlığında kordon sıkışarak bebeğe giden tüm kaynakların kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter. Bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamemen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon sarkması durumunda sezaryen zamana karşı yapılan bir yarıştır.
Amniyon Sıvısının Mekonyumlu Olması: Bebeğin barsak içeriğinin (mekonyum) amniyon sıvısında olması bebeğin sıkıntıda olduğunun belirtisidir. Mekonyum bebeğin akciğerlerine kaçarsa kimyasal akciğer enfeksiyonuna neden olabilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.
Bebeğin Kafasının Sıkışması: Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda sezaryen gerekir.
Doktorunuz 6 hafta sonra sizi kontrole çağıracaktır (lohusalık dönemi 6 hafta (42 gün) olup hamilelikte ortaya çıkan değişikliklerin hamilelik öncesindeki haline dönmesi için geçen süredir. ” Kırkı çıkmak ” sözü buradan gelmektedir). Bu süre içinde aşağıdakilerden herhangi biri ortaya çıktığında doktorunuzu zaman kaybetmeden aramalısınız:
Doğum ağrısı kendine has özellikleri olan, çok yönlü bir ağrıdır. Doğum sırasında, doğumun evrelerine göre ağrının şiddeti, süresi, yayılımı ve kalitesi değişir.
Doğum ağrısı, insanın hissedebileceği ağrıların en şiddetlisidir, ancak bunun yanı sıra en hızlı unutulanıdır. Hamileliğinizde ağrınızı algılanmanızda sensoriyel, emosyonel, davranışsal ve çevresel faktörlerinizin de etkisi vardır. Ağrı, doğumunuzun başladığını bildiren, biyolojik bir işarettir, ancak doğumunuza ağrınızın mutlaka eşlik etmesi gerekmez. Doğum ağrınız, primer olarak rahminizden ve perine (Vajina girişi ile makat arasında kalan bölge) bölgenizdeki ağrı reseptörlerinizden kaynaklanır. Rahim, rahim ağzı, pelvis ve perineden gelen ağrılı uyaranlarınız, spinal kord segmentleri tarafından, innerve edilen dermatomlar boyunca hissedilir. Doğumunuzun başlangıç dönemindeki ağrınız, rahim kasılmalarınıza ve rahim ağzınızın gevşemesine (Servikal dilatasyon) neden olan ağrıdır. Bu yüzden, doğumunuzun ilk döneminde ağrınız genellikle bel, göbek çevresi ve pubiste hissedilir. Doğumunuzun ikinci evresinde ise, pelvis tabanının gerilmesi ve vajinanızdan kaynaklanan ağrı daha alt seviyelerde (Uyluk ve bacaklarınızda yanıcı, sızlayıcı kramp tarzında) hissedilir.
Yeterli miktarda damar içinden sıvı verilmez veya uygun pozisyonunuz sağlanmazsa, tansiyon düşüklüğünüz (Hipotansiyon) %10-20 oranında görülebilir.
Bel ağrınız %50 oranında görülebilir, ancak bu ağrının nedeni sadece epidural anestezi değil, aynı zamanda hamileliğiniz sırasında oluşan duruş bozukluğunuza da bağlı olabilir.
Bebeğiniz geçici solunum problemleri dışında, bu doğum şekli ile hayati risk taşımaz, ancak size, majör bir ameliyat olması itibariyle getirdiği bazı olumsuz sonuçlar olabilir. Bunlar, anesteziyle ve cerrahiyle ilgili komplikasyonlardır.
Komplikasyon çizelgesi
Normal Doğum
Sezaryen
Su altında gerçekleşen doğumdaki ana amaç, doğumunuz sırasında stresinizin hafifletilmesi, kullanılan ağrı kesici ilaçların azaltılması, doğumunuzun daha hızlı, daha konforlu, rahat bir şekilde seyretmesi ve perine-vajina kaslarınızın mümkün olduğunca gevşetilmesidir. Ilık suyun sakinleştirici ve ağrı giderici etkileri olduğu, bu etkinin hamilelerin kendilerini daha rahat hissetmesine ve doğumun daha kolay seyretmesine yardımcı olduğu ileri sürülmektedir. Tam teşekküllü hastanelerin bazılarında, suda doğum için özel olarak hazırlanmış küvetler mevcuttur. İdeal olarak 37 derecedeki suyun içine hamile ve hekimin özel ekipmanlar ile girerek, doğumun gerçekleşmesini sağlaması işlemidir. Burada suyun çok sıcak olması durumunda, kan dolaşımınızda değişim olabilir ve ani tansiyon düşüklüğü ile plasentanıza giden kan akımlarında azalmalar yaşanabilir. Bu da, hem sizi hem de bebeğinizi risk altına sokabilir. Ayrıca suda uzun süre kalmasınız durumunda, terlemeye bağlı sıvı kaybınız da görülebilir.
Öncelikle suda doğum isteğinizi belirtmiş ve doğumunuzu yaptıracak kişiye onay vermiş olmanız gerekir. Tekrar eden, tedavi edilmemiş vajina, idrar yolu ve cilt enfeksiyonlarınız olmamalıdır. Hem sizin hem de bebeğinizin yaşamsal bulguları normal sınırlar içinde olmalı ve sıcak suya girmeden önce, bebeğinizin reaktif bir NST’si olmalıdır. Sıcak su içindeyken, yaşamsal bulgularınız aralıklı olarak izlenmelidir.
Burada dikkat etmeniz gereken birkaç nokta vardır. Birincisi; suda doğum için teknik alt yapı eksiksiz olarak hazır olmalıdır. Bunun içinde, hamileliğiniz süresince, su içindeki egzersizlerinizi yapabileceğiniz mekan ve sistemin hazır olması gerekir. Diğer önemli bir faktörde, doktor ve ebe hemşirenin bu konuda ki bilgi birikimi ve deneyimidir. Özellikle suda doğum konusunda eğitilmiş ebe hemşireler, suda doğumunuz sırasında yanınızda olmalıdır.
Akupunktur, vücudunuzda bulunan özel noktaların iğnelerle uyarılması sonucunda, vücudunuzun dengesini yeniden bulmasını sağlayan, bilimsel bir tedavi yöntemidir. Kuzey Amerika’da doğum sırasında akupunktur kullanımı nadirdir, fakat akupunktur eğitimi alınırsa yöntem, doğum ağrısı için de kullanılabilir. Yapılan çalışmalarda akupunktur uygulaması değerlendirilmiştir. Kadınların raporlarına göre, akupunktur grubunda ağrı, istatistiksel olarak önemli derecede düşük bulunmuştur. Bundan başka akupunktur grubunun epidural analjezi ihtiyacı da önemli derecede düşük bulunmuştur. Akupunkturun bebeğinize, size veya doğumunuzun seyrine olan herhangi bir yan etkisi rapor edilmemiştir.
Hipnoz 19. yüzyılın başlarından beri, doğum ağrısını azaltmada bir yöntem olarak kullanılmaktadır. Hipnoz, kişinin bilinçaltı düşüncelerine erişmeye çalışan bir tekniktir. Hipnoterapi ise, hipnoz sırasında kişiye yapılan tedavi yöntemidir.
Dünyada, hipnoterapiyi en sıklıkla kullananlar arasında ilk sırayı psikologlar, diş hekimleri ve kadın doğum uzmanları almaktadır. Son yıllarda hipnoz ile ağrısız normal vajinal doğum isteği olan hamileler de artmaktadır. Hipnotik telkinler ile rahim kasılmalarınız azalmaksızın, ağrısız doğum yapabilmeniz mümkündür. Hipnoterapinin hedefi, ağrı kesicilere ihtiyacı azaltmak, doğumunuzu hayatınızın en huzurlu kutlaması haline getirmek, doğumda daha az yorulmanızı sağlamaktır.
Doğumda hipnoz, hemen hemen kendi kendinizi hipnoz etmenizdir. Diğer bir ifadeyle, hipnoterapistler kadınlara kendilerini hipnoz durumuna sokmayı öğretirler. Hipnozun doğumun ilk evresini kısalttığı, daha iyi analjezi sağladığı ve doğumu hoş bir tecrübe haline getirdiği gösterilmiştir.
Doğum anınız, hayatınızda en çok dayanıklılık göstermeniz gereken, en zor işlerden biri gibi gözükmektedir. Doğum sürecinizde ağrılarınızı nasıl hissedebileceğinizi bilemezsiniz ve şiddeti konusunda korku yaşarsınız. Bu korkunun üstesinden gelmek için alternatif tıbbın bize sunduğu bir diğer yöntem ise, aromaterapidir.
Aromaterapi, koku ile tedavi anlamına gelir. Aromaterapi ağrınızı hafifletmek, tansiyonunuzu düşürmek, halsizliğinizi gidermek ve vücudunuzu güçlendirmek için kullanılır. Aromatik yağlar, ruh halinizi etkileyebilir, halsizliğinizi giderebilir, stresinizi azaltıp, doğum sürecindeki rahatlamayı sağlayabilir. Lavanta, portakal çiçeği, gül, adaçayı, nane, biberiye gibi bitkisel karışımlar, doğum eyleminiz sırasında şakaklarınıza, alın bölgenize, göğsünüze ve sırt bölgenize ovuşturularak sürülmelidir.
Doğumunuz sırasında solunum tekniği, hipnoz, aroma terapi, akupunktur ve suda doğum gibi fizyolojik yöntemlerle, ağrınızı azaltabilirsiniz. Ayrıca, damar veya kasınızın içine uygulanacak ağrı kesiciler ve epidural yoluyla da ağrısız bir doğum gerçekleştirilebilirsiniz.
Doğum ağrısı, bugün bilinen ve tanımlanan en şiddetli ağrı kaynaklarından biridir. Primipar olan kadınların %60’ının, multipar olanların ise, %40’ının şiddetli doğum ağrısı deneyimi yaşadıkları belirlenmiştir.
Doğum ağrınızı tetikleyen bazı faktörler vardır. Bunlar; geçmiş ağrı deneyimleriniz, baş etme yetenekleriniz, psiko-sosyal durumunuzdur. Doğum ağrınızın ve bakımınız için iki temel metot uygulanır. Daha çok uygulanan medikal model ve hemşire/ebe modelidir. Farklı metotların kullanımı, yalnızca doğum ağrınızı gidermek için kullanılır. Yalnızlığınız, bilgisizliğiniz, hassas olmayan tedavileriniz, geçmişte çözülmemiş psikolojik ve fizyolojik stresleriniz, ağrı çekme oranınızı artıran faktörler arasındadır.
Özetle, sezaryen ile doğumu, normal vajinal doğumun yapılamadığı durumlarda başvurulan bir alternatifi olarak algılamalısınız ve asla giderek normal doğumun yerini almaya başlayan daha üstün bir doğum şekli olarak görmemelisiniz. Doğumla ilgili tüm bilgileri edinmeli ve ailenizle birlikte doğumunuz için en doğru kararı vermelisiniz. Tabii bu kararı verirken, kendi isteğiniz ve hissettikleriniz kararınızı vermede mutlaka etkili olacaktır. Hamileliğinizin takibi esnasında, aksi bir durum belirlenmedikçe, normal doğumu planlamak ve kendinizi buna hazırlamak oldukça önem arz etmektedir.
Anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan uzun süren ağrılar, doğumun birinci evresinde gerçekleşir ve bir amaca yöneliktir. Bu evrede genellikle düzenli aralıklarla gelen her sancı rahmin kasılmasına, rahim ağzında açılmaya ve bebeğin aşağı doğru itilmesine neden olur. Başka bir deyişle her sancı bebeğinizi size biraz daha yaklaştırır. Günümüzde tıbbın ilerlemesiyle, anestezi alanında da doğum sancılarını gidermede oldukça etkili yöntemler kullanıma girmiş olup en sık kullanılan yöntem” Epidural Analjezi” dir. Doğum eyleminin belli bir aşamasında, tecrübeli bir anestezist tarafından bel bölgesinde omuriliğe birkaç kat uzakta bir aralığa özel bir iğne yapılarak, içinden ince bir plastik tüp geçirilir ve bu aralığa bırakılır. Bu tüpten belli aralıklarla ağrı kesici verilerek doğum eylemi sırasında, doğum esnasında ve doğum sonrası ağrı duyusu engellenmiş olur. Böylelikle anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan ağrılar engellenmiş ve oldukça rahat bir doğum için fırsat elde edilmiş olunur.
Sezaryen, pubis kemiğinin birkaç santim üzerinden yapılan kesi ile anne karın boşluğuna girilerek, rahmin açılması ve bebeğin bu şekilde doğurtulmasıdır. En sık başvurulma nedeni bebeğin normal doğuma oranla daha hızlı bir şekilde doğurtulabilmesidir. Yukarıda bahsedilen geçici solunum problemleri dışında genellikle bebek için risk taşımamasına karşılık, anneye, majör bir ameliyat olması itibariyle getirdiği bazı problemler mevcuttur. Bunlar, anesteziyle ve cerrahiyle ilgili komplikasyonlardır; enfeksiyon, doğum sonrası kanama ve “amnion sıvı embolisi” ve ” tromboemboli” ( amnion sıvısının ve ufak kan pıhtılarının toplar damarlarda tıkanıklık yaratması veya toplar damarlar yoluyla ilerleyerek akciğerlerde emboli oluşturması) gibi durumları ne yazık ki sezaryen doğumlarda daha sıklıkla görmekteyiz.
Normal Doğum
Sezaryen
Annenin ameliyat sonrası kendine gelmesinin, dolayısıyla bebeğini emzirmesinin gecikmesi, annenin ağızdan beslenmeye ve ayağa kalkıp dolaşmaya başlamasının ortalama 8 saat sonra olması, genelde ameliyat sonrası hastanede 2-3 gün yatmasının gerekmesi ve normal vajinal doğuma göre daha ağrılı ve daha bağımlı bir lohusalık yaşayabilmesi, gebelik öncesi yaşamına dönmesi daha uzun zaman alması sezaryenin önemli diğer dezavantajlarındandır. Ayrıca yine ameliyattan sonra kişinin en az 2 ay ağır işlerden kaçınması uygun olur. Uzun dönemde ise dikiş yerlerinde zaman zaman ağrılar olması ve karın içinde ameliyata bağlı yapışıklıklar sezaryenin diğer komplikasyonlarıdır.
Dünyada planlı gebelikler tüm gebeliklerin neredeyse %15-20 sini oluşturmaktadır, dolayısı ile gebeliğe hazırlıksız yakalanmak oldukça yüksek oranda olmaktadır. Anne adayının duygusal olarak gebeliğe ve akabinde de doğuma hazırlanması oldukça fazla önem arz etmektedir. Bu nedenle düzenli bir doktor takibinin yanında profesyonelce hazırlanmış bir doğum öncesi hazırlık kursu da oldukça önemlidir. Burada anne adayının sağlıklı bir şekilde gebeliğini devam ettirmesinin yanında doğuma hazırlamakta esas amaçlardandır. Böylece dengeli beslenme, düzenli egzersiz ile ideal kilo ile doğuma girmek ve doğru egzersizlerle ve kuvvetli kaslarla daha rahat bir doğum gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Bunun için ayrıca gebelik yogası yada gebeliğe özel pilates uygulamalarına da katılmanın muhakkak faydası olacaktır. Ama hiçbir şey yapılmasa da düzenli yürüyüşler ve yüzme en başta yapılması gerekenlerdir. Anne adayının doğum yapacağı yeri görmesi doğum ekibi ile tanışmasında onu son derece rahatlatacaktır. Böylece tüm ekiple tam bir uyum içerisinde gebeliği geçirerek doğuma adım atmak işin çoğunu halletmiş olacaktır.
Hamile kaldığınızı öğrendiğiniz andan itibaren, hem sizi hem de eşinizi en çok düşündüren konuların başında, doğum şeklinizin nasıl olacağı gelir. 9 ay boyunca bunun endişesi ile aklınıza gelmeyen tablo kalmaz ve muhtemelen normal doğum düşüncesi sizi en çok endişelendirendir. Anne adayının normal doğumdan korkmasının nedeni, yaşanacak ağrı, sürenin uzunluğu, epizyotomi (Doğumda vajina girişine yapılan kesi), bebekle ilgili doğabilecek problemler, ağrılar başladığında doktorunu bulamama veya ulaşamama, yakınlarının ve arkadaşlarının doğumla ilgili olumsuz tecrübelerinden etkilenme gibi genel sebepler yatmaktadır. Oysa, unutulmaması gereken en önemli nokta, normal doğumun milyonlarca yıldır bütün memeli varlıklar tarafından kullanılan, en doğal ve fizyolojik yol olduğudur.