Gebelik kadın için doğal fizyolojik bir olaydır. Gebelikte kadının normal fizyolojisinin üzerine fetal (anne karnındaki bebek) büyümenin de eklendiği değişiklikleri kapsar. Bu nedenle toplumumuzda iki canlıyı doyuracak kadar yemesi gerektiği fikri ağır basmaktadır. Ancak güncel bilgilerimiz gebe annenin fazla beslenmesi kadar yetersiz beslenmesinin de anne ve bebek sağlığına zarar verdiğidir.
Yeni bilimsel veriler annenin Beden Kitle İndeksi (BKİ) denilen indekse göre gebelik boyunca tartı alımının hesaplanması gerektiğini göstermiştir. BKİ; ağırlığın (kg) boyun (m) karesine bölümü ile bulunan değerdir. Örneğin gebe adayı anne 62 kg ağırlığında ve 165 cm boyunda ise BKİ: 62/ (1.65)2 ‘dir. Bu değerde 27.77’dir. Öneriler ise; eğer annenin BKİ’si 20 ve altında ise ilk 3 ay kilo almasa dahi son 6 ayda haftada 500 g’ın altına düşmemesi, BKİ’si 26 ve üzerinde olanların ise haftalık tartı artışının ortalama 300 g olması önerilmektedir.
Buna karşılık kişisel ayrıcalıklar ağırlık kazanımına etkili olmaktadır. Buna en güzel örnek gebeliğin ilk zamanlarında annelerde bulantı, kusma, uyuklama hali, iştahsızlıktır. Bu etmenler annelerin besin alımını engeller ve ilk 3–4 ayda tartı alımının toplam 3–3,5 kg olmamasını sağlar. Ancak daha sonra 300–500 g tartı alımı düşünülürse gebeliğin sonunda 10–12 kg tartı alımı sağlanır. Bunun sonucunda 3–3,3 kg ağırlığında bir bebek dünyaya gelebilir.
Enerji: Neden bu özel dönemde daha fazla enerji almak gerekir? Çünkü hem annenin hem de bebeğin normal büyüme ve gelişimi içindir. Ayrıca bu dönemde bu gelişimin normal devamı için günlük 300 kcal ek besin alımı gerekir. Bu ek enerji anneye yağ dokusu olarak gelir, bu yağ dokusu da emziklilik döneminde artan enerji gereksinimini karşılamak için kullanılacaktır. Enerjiyi diyette karbonhidrat, protein ve yağdan dengeli sağlamalıyız. Çünkü protein ve yağı yeterli alsak dahi eksik karbonhidrat alımının bebeğin beyin gelişimi, glikojen düzeyi ve nörotransmitter sentezi (sinir sisteminin oluşmasını sağlayan maddeler) üzerine olumsuz etkileri saptanmıştır.
Protein: Proteinler vücudun yapıtaşlarıdır. Yeterli ve dengeli beslenen annelerde protein yeterli miktarda karşılanır. Ancak önerilen kaliteli protein kaynaklarının anne tarafından tüketilmesidir. Bunlar tavuk, balık veya hindi eti, süt-yoğurt, yumurta, kuru baklagillerdir.
Normalde gebe kadınlar için önerilen protein 60 g’dır. WHO Vejetaryen gebelerde bu değere 9 g/gün ek olması fikrindedir.
Çoklu Doymamış Yağ Asitleri: Gebe annenin diyetinde n–3 yağ asidinden zengin beslenme ve özellikle dokozahegzoenoik asidin (DHA) diyette bulunması gerekmektedir. n–3 yağ asidi ve DHA zengin besinler; yağlı balıklar, ceviz, soya fasülyesi, tereyağ, mayonez, yeşil yapraklı sebzeler.
Demir: Bitkisel besinlerle veya tek yönlü beslenme ile beslenen kadınlarda demir eksikliği anemisi sıklıkla görülen bulgudur. Demir eksikliği olan annelerin düşük doğum ağırlıklı bebek, düşük olduğu ve doğan bebekte de anemi görüldüğü bildirilmiştir. Demirden zengin besinler; karaciğer, kırmızı et, tavuk eti, balık özellikle sardalya, yumurta, kurubaklagillerdir.
Kalsiyum: Gebelik döneminde birçok nedene bağlı olarak kalsiyum ve fosfor gereksinimi artmaktadır. Kalsiyumun doğal kaynaklardan sağlanması anne ve bebek için tercih edilmesi gereken bir seçenektir. Süt, yoğurt, peynir, çökelek, pekmez, fındık, kurubaklagiller, yeşil yapraklı sebzeler kalsiyumun en iyi kaynaklarıdır.
Çinko: Büyüme-gelişme, protein yapısındaki enzimlerin, üreme işlevi için gerekli en önemli minerallerden biridir. Diyetteki çinko eksikliği ile anne karnında büyüme geriliği, ölü doğumlar, doğumsal anomaliler görülmektedir. Çinko; et, deniz ürünleri, süt ve süt ürünleri, yumurta, fındık, badem, ceviz gibi kuruyemişlerde bulunmaktadır.
İyot: İyot vücudumuzda çok az miktarda bulunan önemli elementlerden biridir. Gebe annenin iyottan yetersiz beslenmesi ile zekâda gerilik, anormal doğan bebek, annenin iyot eksikliğine bağlı hipotroidik bebek, düşük, ölü doğum, sağırlık, cücelik gibi birçok soruna neden olmaktadır. Diyette iyodun en güzel kaynakları deniz ürünleri ve iyotlu tuzdur. Ancak yemek pişirme sırasında çok önemli bir noktayı gözden kaçırarak anneler iyotlu tuzun iyodundan yararlanamamaktadır. Çünkü iyot uçucu bir maddedir, pişirme sırasında havaya karışır. Bu nedenle pişen yemeğin ardından iyotlu tuzu eklemek gerekir.
Folik Asit: Folik asit eksikliğinde düşük doğum ağırlıklı bebekler, nöral tüp defektleri, annede megaloblastik anemi oluşur. Nöral tüp defektleri en ağır doğumsal malformasyonlardır. Yani gebeliğin 4. Haftasının sonuna kadar kapanması gereken nöral tüpün açık kalması ile kafatası kemiklerinin bir kısmının olmaması, beyinin gelişememesi veya beyin ve zarlarının kafanın arka kısmından dışarı fırlamasıdır. Hasta bebek erken yaşta kaybedilebileceği gibi tekerlekli sandalyeye mahkum kalabilir. Tabi bu durum sadece beslenme ile değil çevresel ve genetik nedenlerle de oluşabilir. Planlı gebeliklerde gebeliğin ilk 3 ayı 400 mg/gün, plansız gebeliklerde de kadının doğurganlığı düşünülerek 400 mg/gün folik asit kullanılması önerilmektedir. Ayrıca nöral tüp defektinin oluşmaması için gebeliğin ilk 4 haftasında kullanımı uygundur bu dönemden sonra alınan folik asidin önleyici etkisi bulunmamaktadır. Günlük besinlerle 400 mg/gün folik asit sağlanabilir. Günde 1 kase kuru fasülye veya mercimek yemeğinin yanına 1 su bardağı portakal suyu yaklaşık 420 mg folik asit sağlar. Ya da günlük diyette badem içi, yumurta, lahana-bezelye-ıspanak ile hazırlanan sebze yemeği, portakal tüketimi de yeterli derecede folik asit sağlayabilmektedir.
B12 Vitamini: Bu vitaminin eksikliğinde DNA sentezinde defekt oluşur, megaloblastik anemi, sinir sisteminde olumsuzluklar, anormal doğan bebekler olabilmektedir. Bu vitamin SADECE HAYVANSAL KAYNAKLI BESİNLERDE bulunmaktadır.
A Vitamini: A vitamini eksikliğinde prematüre doğum, düşük doğum ağırlıklı bebekler, bebeğin başının gelişmemesi (mikrosefali), görme kusurları oluşmaktadır. Havuç, balık, süt, karaciğer, yumurta sarısı, domates, kivi, yeşil yapraklı sebzelerde yoğun miktarda bulunmaktadır.
D Vitamini: Annenin beslenme şeklinin yanında güneş ışığından da yararlanması gerekmektedir. Bu gebelik özel dönemde besin gereksinimlerinde olduğu gibi D vitamininin gereksiniminde de artış olmaktadır. Diyetle D vitamini gereksinimi karşılanamamaktadır, bu nedenle doktorunuzun önerdiği D vitamini preperatını uygun dozda kullanmanız gerekmektedir.
C vitamini: Gebelikte bu vitaminin demir, kalsiyum, folik asit, tiamin, riboflavin, pantotenik asit, A-E vitaminini vücutta kullanılmasının etkin rolü bulunmaktadır. Kuşburnu, yeşil-kırmızıbiber, turunçgiller, domates, patateste bol miktarda bulunur. Vücutta depo edilmez idrarla dışarı atılır.
Kafein: Kahve, çay ve karbonatlı birçok içecekte, soğuk algınlığı-allerji ilaçlarında bulunmaktadır. Yapılan çalışmalarda gebe kadınların yarısından fazlasında günlük ortalama 2 fincan kahve tükettiği ve günlük 5 fincandan fazla kahve tüketen kadınlarda erken doğum, gebelik süresine göre düşük doğum ağırlıklı bebek doğurduklarını saptanmıştır. Buna ek olarak fazla kafein tüketen kadınların bebeğinin kemik yoğunluğu ve kalsiyum içeriğinin düşük olduğunu gösteren çalışmalar da bulunmaktadır.
Alkol: Gebelikle alkol kesinlikle bağdaşmamaktadır. Alkolün hem bebeğin gelişimi hem de itinayla besin veya ilaç yoluyla aldığınız vitamin ve minerallerin kullanılmasını önleyerek önemli sorunlara yol açmaktadır. Alkol alan annelerin bebeklerinde büyüme gelişme geriliği, yarık damak, yüz kemiklerinde az gelişme, başın büyümemesi, eklem anomalileri görülmektedir.
İlaçlar: Gebelikte kullanılan her ilaç bebeğinize zarar verebilir. Bu nedenle doktorunuzla yakın irtibat içerisinde olmanız gerekmektedir. Ayrıca annelerin farkında olmadan aldıkları ve bebeğe doğrudan etki eden pestisitler ve insektisitlerdir. Besinleri haşerelerden korumak için tarım ürünlerine DDT, diazinon, aldrin, malotin gibi haşere öldürücü kimyasal ögeler katılır. Bunlar besinlerde kalıntı bırakır. En büyük yan etkileri de çocuklarla, gebe ve emziklikli anneler üzerindedir. Besinlerimizdeki ilaç kalıntılarını bilmediğimize göre sebze ve meyvelerin iyi yıkanması, küflü, ezik, çürük besinlerin yenilmemesi alışkanlığının kazanılması gerekmektedir.
Gebelikte bulantı ve tat değişiklikleri: Gebeliğin ilk haftalarında gözlenen ve nedeni bilinmeyen bulantı ve kusmalar doğaldır ve bu durum gebe annenin yeterince besin alımını doğrudan etkilemektedir. İnatçı şekilde devam eden kusmalarda kaybolan sıvı ve elektrolitler mutlaka yerine eklenmelidir (doktorunuza başvurunuz). Bu dönemde annelerin tat ve koku duyularında da aşırı hassasiyet görülmektedir. Şiddetli yemek yeme isteğinin aksine besinden tiksinme duyusu da metabolik değişikliklere neden olmaktadır. Yataktan kalmadan önce tüketilen tuzlu bisküvi, ekmek veya krakerin bulantıyı önlediği ve sonra alınacak besinin alımının kolaylaştırıldığı belirtilmektedir.
Pika: Gebelikte genellikle iştahın fazla olması doğaldır. Özellikle bazı besinlere karşı aşırı istek olabilir. Bazen bu durum aşırı olur ve besin olmayan bazı maddelere yönelinebilinir. Bu durum genelde yetersiz beslenen genç annelerde sıklıkla gözlenir. Pikanın bir nedeni de bulantı hissinin azalttığı görüşüdür. Bu durum toprak yeme şeklinde görüldüğünde demir eksikliği anemisi görülmesine neden olabilir.
Kabızlık: Bazı gebelik hormonlarının barsak hareketlerini azaltıcı etkisi, kilo artışı nedeniyle hareketlerde azalma, beslenme düzeninde olan değişiklikler gebe annelerde kabızlık oranını arttırmaktadır. Lif içeren sebze ve meyvelerin çiğ, bol ve kabuklu olarak tüketimi, sıvı alımının arttırılması, kuru meyvelerin yenilmesi bu sorunun çözümlenmesine yardımcı olmaktadır. Yine kurubaklagiller, kuru meyvelerle hazırlanan tahıl gevrekleri, yulaf ezmesi ve fiziksel hareketin arttırılması kabızlık sorunu yaşayan annelere yapacağım öneriler arasındadır.
Anemi: Halsizlik, yorgunluk ve sık sık hastalanma demir eksikliği anemisinin önemli belirtileridir. Hayvansal besinlerin, kuru baklagillerin, kuru meyvelerin taze sıkılmış meyve suları gibi C vitamininden zengin besinlerle tüketilmesi ile demir emiliminin arttırılması önerilebilinir.
Preeklemsi: Gebe annelerin % 4’ünde gözlenen bu özel durumda kan basıncı, kan üre azotu ve tansiyonun yükselmesiyle karakterize bir tablo oluşmaktadır. Bu durumda protein alımının, tuz alımının kısıtlanması yapılmalıdır (beslenme uzmanına başvurunuz).
Kalsiyumun zengin kaynağı olan süt, yoğurt ve peyniri belirtilen miktarlarda tüketilmeleri,
Her gün1 adet yumurta veya 1 porsiyon etli sebze veya kuru baklagil yemeği yemeye özen göstermeleri,
Kuru baklagil, bulgur karışımı yemekleri, portakal, mandalina, domates, maydanoz, yeşil biber, taze soğan gibi C vitamininden zengin sebze ve meyvelerle birlikte sık yemeleri,
Sosyo-ekonomik düzeyi sınırlı veya vejetaryen kişiler için et yerine kuru baklagiller, üzüm pekmezi, kurutulmuş meyveler, ceviz ve fındığın tüketilmesi önerilebilir.
Vitaminlerin zengin kaynağı olan sebze ve meyveleri her gün düzenli olarak tüketmeleri,
Salam, sosis, sucuk gibi katkı maddeleri içeren yiyecekleri mümkün olduğu kadar seyrek yemeleri,
Kuru meyveler ve kuruyemişler yoğun enerjileri yanında, demir ve kalsiyum gibi minerallerden zengin olduğu için beslenmede uygun şekilde ağırlıklarını kontrol ederek tüketmeleri,
Sebzelerin, makarna ve eriştenin, mercimek, nohut ve kuru fasulyenin haşlama sularını dökmeleri, bu yiyecekleri önceden yıkayıp ıslattıktan sonra pişirmeleri,
Yenilen yiyeceklerin besleyici değerini korumak ve özellikle anemiyi önlemek açısından yemeklerle birlikte çay içmemeleri, çayı ikindi ve kuşluk gibi öğün aralarında (yemek yedikten 1-2 saat sonra) açık ve limonlu olarak içmeleri, içecek olarak ıhlamur, nane, papatya gibi bitki çaylarını tercih etmeleri,
Gebelik öncesinde aşırı kilo kayıplarından, gebelikteki aşırı kilo alımlarından sakınmaları,
İlaçlanmış olabileceklerini göz önünde bulundurarak, böcek öldürücü ilaçların çocuklarına da zarar verebileceği düşüncesiyle sebze ve meyveleri iyice yıkamaları,
Yoğurt, süt, pekmez, reçel gibi yiyecekleri yıkanmış da olsa deterjan ve ilaç kavanozlarına koymamaları,
Mümkünse suyu kaynattıktan sonra içmeleri,
Sigara, alkol kullanmamaları, sigara içilen ortamda bulunmamaları önerilmektedir.