Her kadının başına gelmesi muhtemel olan mol gebelik, oldukça ciddi bir hastalıktır. Gerçek hamilelik belirtileri ile ortaya çıkan bir gebelik şeklidir.
Mol gebelik, özellikle kadınlarda doğurganlık döneminin hastalığıdır.
Mol gebeliği geçiren hastaların yaklaşık % 10-15’inde plasentaya ait hücreler gebeliğin bitmesinden sonra da çoğalmalarını sürdürürler.
Mol gebeliğiniz varsa, değişik sürelerde adet gecikmeniz olur.
Mol gebeliğiniz, kürtaj ile vücudunuzdan uzaklaştırıldıktan sonra nadiren ilave bir tedaviye gerek olur.
Mol gebelik, gestasyonel trofoblastik hastalığı (GTH) başlığı altında sınıflandırılan, Hipokrat’ın, İsa’nın doğumundan 400 yıl önce “bin bebek taşıyan anne” dediği, halk arasında, “üzüm gebeliği” olarak da bilinen hastalıklar grubudur.
Mol gebelik, yumurta hücresi ile spermin döllenmesi sırasında meydana gelen, genetik bir hata sonucu oluşan kromozomal yapının sebep olduğu bir durumdur. Bu hastalıklar grubu, embrionik dönemde bebeğin plasentasını ve de zarını oluşturan trofoblastik hücrelerden köken alan, aynı zamanda gebelik ürününün sağlıklı bir şekilde gelişme gösterememesi ile birlikte, rahim içinde üzüm tanesi gibi çok sayıda vezikül adı verilen, içi sıvı dolu yapıların olduğu, anormal bir gebelik şeklidir.
Dünya Sağlık Örgütü’nün histolojik sınıflandırma sistemi aşağıdaki gibidir…
Komplet mol hidatiform gebeliğiniz durumunda, ultrasonografi ve histopatolojik incelemeleriniz sonucunda bebeğinize ait hiçbir yapı bulunmaksızın rahminiz, şişmiş şeffaf keseciklerle dolu olur. Bebeğiniz 46 adet (2×23) kromozom taşır, ancak hepsi baba kaynaklıdır. Tek bir sperm tarafından döllenen boş bir yumurtanızın ikiye bölünmesiyle ya da boş bir yumurtanın 2 adet sperm tarafından döllenmesiyle oluşur.
Parsiyel mol hidatiform gebeliğinizde ise, bebeğinize ait tanınabilir yapılar bulunabilir. Burada 1 adet anneye, 2 adet babaya ait genetik materyal söz konusudur. Bebeğiniz 69 (3×23) kromozom taşır.
İnvazif mol, rahim kasınıza yayılmış olan mol gebeliğidir.
Koryokarsinoma, kanser davranışı gösteren, oldukça kötü seyirli bir tiptir. Üzüm salkımı tarzındaki kesecikler oluşur ve bebeğinize ait bölümler hiç görülmez.
Plasental yerleşim bölgesinden kaynaklanan ve çok nadir görülen bir mol gebeliğidir. Plasentanın rahminize yerleşme bölgesindeki intermediyer hücreler bu gebeliğin oluşumuna neden olur. Ayrıca kemoterapiye de oldukça dirençlidir.
Yurdumuzda sıklığı tam olarak bilinmeyen mol gebelik hastalıklarının oranı, ülkeler arasında önemli değişiklikler göstermektedir. Mol hidatiform, hastalıkların en sık görülenidir. Avrupa ve ABD ‘de 1500-2000 gebelikte bir görülmektedir. En çok görülen uzak doğu ülkelerinde ise sıklığı 100 gebelikte bire kadar çıkmıştır. Koryokarsinom ise, yaklaşık 40.000 gebelikte bir oranında görülmektedir.
Mol gebelik, özellikle kadınlarda doğurganlık döneminin hastalığıdır. 15 yaşın altında ve 40 yaşın üzerindeki kadınların gebeliklerinde daha sık görülür. Mol gebeliğiniz kendiliğinden oluşabileceği gibi doğum, düşük veya dış gebeliğiniz sırasında da görülebilmektedir. Çok düşük yapmış olmanız riskinizi artırırken, çok doğum yapmış olmanızın koruyucu rolü olduğu uzmanlar tarafından kabul edilmektedir. Ayrıca istatistiklere göre, daha önce trofoblastik hastalık geçirmişseniz, tekrar aynı hastalığa yakalanma ihtimaliniz artmaktadır. Eşinizin 45 yaşın üstünde olması, A vitamini eksikliğiniz, hiç doğum yapmamış olmanız da risk faktörleriniz arasında sıralanmaktadır.
Mol gebeliği geçiren hastaların yaklaşık %10-15’inde plasentaya ait hücreler gebeliğin bitmesinden sonra da çoğalmalarını sürdürürler. Çoğalan plasenta hücreleri çeşitli yollarla diğer organlara yayılabilir. Yani akciğer ve vajinaya yayılmakla birlikte, vücudun tüm organlarına yerleşebilir. Uygun bir şekilde tedavi mümkün olmadığında bu yayılımlar sonucunda ölümle sonuçlanabilir.
Günümüzde ultrasonografinin gebeliğin erken döneminden itibaren yaygın olarak kullanılması ile hastaların çoğunda teşhis erken dönemde yapılabilmektedir. Böyle bir durumda USG’de gebelik keseniz görülmez. Bunun yerine mol veziküllerinin oluşturduğu tipik görüntü izlenir. Parsyiel mol tanınızı koymak ise bazen bu kadar kolay olmaz. Böyle bir durumda bebek de olduğundan, plasentanız daha dikkatli incelenmelidir. Kanınızda yapılan betaHCG test sonuçlarınızın, olması gereken gebelik haftanıza göre çok yüksek olması mol tanınız için yeterlidir.
Tanınız konulduktan sonra, preeklampsi, hipertiroidi, elktrolit dengesizliği, anemi gibi tıbbi komplikasyonlar ve metastaz yönünden değerlendirilmelisiniz. Tercih edilen tedavi şekliniz genel anestezi altıda, vajinal yoldan yapılan boşaltma işlemi olan vakum aspirasyonu olmalıdır. Yapılacak olan müdahalenizin, steril ameliyathane şartlarında, tecrübeli bir hekim tarafından yapılması gerekir. Normal kürtaja göre risk ve komplikasyonlarınız daha yüksektir. Rahminiz ileri derecede büyük olduğu durumlarda, fazla kanamaya yol açmadan kısa sürede boşaltmak için histerotomi denilen, karından boşaltma yöntemi tercih edilebilir, ancak günümüzde erken teşhis söz konusu olduğundan, bu yöntem ikinci planda kalmıştır. Çocuk isteği olmayan yaşlı hastalarda ise, histerektomi yani rahmin cerrahi olarak tamamen çıkarılması da bir tedavi seçeneğidir.
Mol gebeliğiniz vücudunuzdan boşaltılmasından sonra genelde kabul edilen izlem süreniz 12 aydır. Mol gebeliğiniz, kürtaj ile vücudunuzdan uzaklaştırıldıktan sonra nadiren ilave bir tedaviye gerek olur. Genellikle betaHCG değerleriniz, 1-2 hafta içinde normale döner. Üç negatif değeriniz elde edilinceye kadar betaHCG tayininiz haftada bir yapılır ve daha sonra 6 ay süreyle ayda bir kez, daha sonra da 6 ay süreyle 2 ayda bir kez betaHCG bakılması gerekir. 3 ayda bir kez jinekolojik muayeneniz, gerekli görülürse akciğer grafisi ve diğer tetkikleriniz istenir1 yıl süreyle hamile kalmanızı önlemek amacıyla, doğum kontrol ilacınız doktorunuz tarafından verilmelidir. Doğum kontrol ilacı, gebe kalmanızı önlemenizin yanı sıra hormon düzeylerinizi baskılayarak, betaHCG değerlerinizin sağlıklı ölçülmesini kolaylaştırır.