Osteoporoz – kemik erimesi aslında çok daha erken yaşlarda başlamaktadır. 35 yaşına kadar artan kemik yapımı bu yaştan itibaren artık kayıp dönemine girer ve menopoz döneminden sonra da bu kayıp çok hızlanmaktadır. Bunun da temel sebebi kadınlık hormonu olan estrojen eksikliğidir. Menopozdan sonra kemikte yılda % 1-1.5 oranında bir kayıp görülür. Menopozdan 20 yıl sonra ise % 30-40 oranında kayıp gerçekleşir. Bunun sonucunda boyda kısalma ve kırıklara eğilim görülür. Yapılan çalışmalarda 70 yaşındaki kadınların % 25’inde sırt veya bel kemiklerinde ve 90 yaşındaki kadınların % 20’sinde kalça kırığı olduğu saptanmıştır.
Osteoporoz ilerleyen yaşla birlikte artar ve özellikle kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür. Genel vücut yapısı ince olanlarda, ailesindeki kemik erimesi veya kemik kırığı öyküsü ya da boyunda kısalma öyküsü bulunan kadınlarda, 45 yaşından önce kendiliğinden menopoza giren ya da ameliyatla yumurtalıkların alınması nedeniyle cerrahi menopoza giren kadınlarda kemik erimesi daha erken ve daha ağır görülür.
Hormon tedavisi ile osteoporozun durdurulduğu ve bazı olgularda da tedavi edildiği iyi bilinmektedir. 40 yaşlarında yaklaşık olarak yılda kemik kitlesinin % 0.5’ini kaybederken menopozla birlikte bu kayıp %3-4 olmaktadır. Tedavi olunmazsa 70 yaşına kadar kadın kemik kitlesinin %50’sini kaybedecektir. Bu kayıp kemik metabolizmasında rol oynayan estrojenin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Menopozla beraber başlanan HRT ile kemik kaybı azaltılmaktadır. HRT alan kadınlarda kemik kaybı sonucu olan kalça kırıkları % 50 daha az görülmektedir.
Menopozda Hormon tedavisi konusunda önceki yıllarda, hemen her kadına herhangi bir şikayeti olmasa da hormon verilmesinin fark edilmeyen pek çok faydası olduğu ve yaşam kalitesini ve yaşam süresini uzattığı düşünülmekteydi.
Ancak özellikle kalp damar hastalıkları konusunda yapılan çalışmalardan elde edilen veriler topluca değerlendirildiğinde; “herhangi bir şikayeti olmayan ve rahim ameliyatı geçirmemiş kadınlarda, sadece kalp hastalıklarına karşı koruma sağlamak amacıyla hormon replasman tedavisi vermenin getirdiği sağlık risklerinin, sağladığı yarardan daha fazla olduğu” ve sadece bu amaçla hormon replasman tedavisi verilmemesi gerektiği sonucu çıkmıştır.
Öte yandan ateş basması, terleme, mizaç değişikliği gibi yakınmaları olan semptomatik hastalarda hormon replasman tedavisinin kısa dönemdeki yararlı etkileri göz ardı edilemez.
Her kadın birbirinin aynısı olmadığı gibi gereksinimleri de farklıdır. Hormon replasman tedavisi açısından da durum farklı değildir. Sonuç olarak hormon replasman tedavileri hastaya özel şekilde kişiselleştirildiği ve yakın takip edildiği müddetçe hastaların medyaya yansıyan haberler nedeni ile huzursuz olmaları gereksizdir.
Hormon yerine koyma tedavisi (HRT) değişik şekillerde uygulanabilmektedir.Gerekli muayene ve değerlendirmelerden sonra hekim kişi için en uygun olan tedavi şeklini ve ilacı seçer ve uygulamaya başlar. Hormon replasman tedavisi; ağızdan veya cilt üzerinden uygulanabilir.Ağızdan kullanılan ilaçlarda hormonlar tablet içerisinde ve bağırsaklardan emilecek şekilde düzenlenmiştir.Kullanılan ilaçlar estrojen (E) ve progesteron (P) hormonunu içerirler.Bu hormonlar tedavide tek başlarına veya birbirleri ile kombine bir şekilde kullanılabilirler.
Menopozun getirdiği istenmeyen etkileri önlemek için kullanılan esas hormon estrojendir. Ancak progesteron ilave edilmeden kullanılan estrojen rahim üzerinde hücreleri uyarıcı ve hatta kanser yapıcı bir etki gösterebilir. Bu nedenle rahimi alınmamış menopoz hastalarında estrojenin bu etkisini önlemek için progesteron hormonu da tedaviye mutlaka eklenir.Tedavi boyunca hormonlar kesintisiz olarak veya kesintili olarak verilebilir.Henüz tam olarak menopoza girmemiş kadınlarda vücutta bir miktar daha estrojen salgılandığı için 21 günlük ilaçlar da kullanılabilir. Bu ilaçlarda 21 günün sonunda aynı doğum kontrol haplarında olduğu gibi 7 gün ara verilir ve bu arada adet kanaması olur.
Bu tedavi metodunda hastalar düzenli olarak adet kanaması görürler. Bu tedavi şeklini genel olarak menopozun ilk yıllarında olan kadınlar için uygundur. Çünkü bu dönemde kadınlar genellikle adet kanaması görmek istemektedirler.Devamlı tedavi protokolünde ise estrojen ve progesteron her gün aynı ve düşük dozlarda alınır. Bu yöntemde kadın ihtiyacı olan hormonu alırken adet kanaması görmez. Çünkü her gün alınan progesteron hormonu rahim iç tabakasının kalınlaşmasını ve kanamasını engeller. Menopozun üzerinden zaman geçen kadınlardaki uygulanan tedavidir. Bu dönemde artık kadın adet görmek istemez. Ancak genellikle bu tedavinin başlangıcında ( özellikle ilk aylarda) lekelenme tarzında adet kanamaları olabilmektedir. Bu konuda kişiye mutlaka bilgi verilmelidir.
Osteoporoz en sık vücudun yükünü taşıyan omurları etkiler. Tüm osteoporozun %45-50’si omurlarda, %20’si kalçada (uyluk kemiğinin baş kısmında), %10-15’i el bileklerinde ve %20’si diğer kemiklerde görülür.
Bunun sonucunda özellikle ileri yaşlarda omurlardaki çökme kırıklarına bağlı olarak boyda kısalma olabileceği gibi (bir kadının ileri yaşlarda boyu 15-20 cm’ye kadar kısalabilir!), hafif düşmeler sonucunda ya da kendiliğinden, başta kalçada olmak üzere diğer kemiklerde hayatı tehdit eden kırıklar meydana gelebilir.
Bunun dışında uzun süre adet göremeyen bayanlarda, gıda ile kalsiyum alımı az olan kadınlarda (en önemli kalsiyum kaynakları süt ve süt ürünleridir), hareketsiz bir yaşam tarzı olanlarda, sigara içen, aşırı alkol kullanan kadınlarda, güneş ışığından ve dolayısıyla D vitamininden yoksun olanlarda, kortizon, ve diğer bazı ilaçları kullanmak zorunda olanlarda ve başta hipertiroidi (tiroid hormonlarının yüksek olması) olmak üzere çeşitli hormonal hastalıkları olanlarda osteoporoz (kemik erimesi) riski yüksektir.
70 yaşın üzerinde olan kadınların %21’inde hiçbir belirti olmasa da radyolojik olarak gözlenir. Kalça kemiği kırıklarının riski menopozdan 10-15 yıl sonra artmaya başlar ve 85 yaşın üzerindeki kadının kalça kırığı geçirme riski %20’dir. Üstelik bu kalça kırıklarının yaklaşık %15’i ilk üç ay içersinde ölümle sonuçlanacak kadar ağırdır.
Klasik röntgen filmleriyle de kemik erimesinden şüphelenilebilir ancak bu yöntemle tanı koyulabilmesi için kemik kaybının en az % 40 civarında olması yani ileri düzeyde kemik erimesi olması gerekir. Bu da aslında tanı konulduğunda oldukça geç kalınmış demektir.
Günümüzde kemik erimesinin erken teşhis ve tedavi takibinde kullanılan en duyarlı ve uygun yöntem DEXA adı verilen tekniktir. DEXA yöntemiyle vücudun en hassas kemikleri olan uyluk başı bölgesi, omurlar ve kol kemiklerinin incelemesi yapılır ve hassas bir şekilde tanı konabilir. DEXA raporunda “normal”, “osteopeni” (hafif düzeyde kemik erimesi), “osteoporoz” ve “ileri derecede osteoporoz” şeklinde ifadeler kullanılabilir.
Ayrıca kemik erimesi tedavisi uygulanan kadınlarda tedavinin takibi açısından da belirli aralıklarla kemik ölçümleri yapılmalıdır. Hiç bir şikayeti olmayan kadınlarda bile menopoza girdiklerinde bir kez ve daha sonra beşer yıllık aralıklarla kemik ölçümü önerilmektedir.
Tedavinin temel amacı kırıkların oluşmasını engellemektir. Osteoporoz sürecinde kaybedilen kemiği tamamen geri getirmek aslında mümkün değildir. Ancak kemik erimesi bazı tedavilerle büyük oranda durdurulabilir. Bunun sonucunda ileri derecede osteoporoz olguları hariç, kırık oluşma riski de önemli derecede azalmış olur.
Östrojen tedavisinin süreci yavaşlattığı artık kesinlikle kanıtlanmıştır. Östrojen tedavisi alanlarda kol ve kalça kırıklarında %50-60 oranında azalma, beraberinde kalsiyum alımı da sağlandığında (kalsiyumdan zengin gıdalar alınması ve gerekli durumlarda ilaç şeklinde kalsiyum tedavisi) omurga kemiği kırıklarında %80’lik bir azalma beklenebilir.
Östrojen tedavisinin etkili olabilmesi için tedavi devam etmelidir. Tedavi bırakıldığında osteoporoz süreci tedaviden önceki şekliyle devam eder.
Kalsiyum emilimi yaşla birlikte azalır ve özellikle menopoz sonrası azalma daha belirgin olur. Kalsiyum dengesinin sağlanması osteoporoz engellenmesinde en önemli basamaklardan biridir. Ancak östrojenin az olduğu durumlarda kalsiyum ne kadar alınırsa alınsın etkili olmayabilir. Bu yüzden östrojen tedavisine ek olarak vücuda gıdalarla ya da ilaç verilmesi yoluyla günlük 1000 gram kalsiyum alınması önemlidir.
Östrojen tedavisinin sakıncalı olduğu durumlarda ise doğrudan kemik erimesine yönelik ilaçlardan da yararlanılabilir. İlaç seçiminde doktorunuz size yol gösterecektir.
İlaç tedavisi dışında osteoporozun önlenmesi ya da ilerlemesinin durdurulması için yaşam tarzında da mutlaka bazı değişiklikler yapılmalıdır.
Bu arada sigara içiminin de kemik kaybını hızlandırdığı ve hatta menopoza girişi de hızlandırdığına dair bulgular vardır.
Günde en az 30 dakika olmak üzere, haftada 3 kez vücudu zorlamayan sporlar yapılması menopoz döneminde kemiğin mineral miktarını önemli ölçüde iyileştirir. Menopoz dönemindeki kadınlara günde 2-2.5 km. yürüyüş önerilmektedir.
Sigara ve alkol bırakılmalıdır. Dengeli bir diyetle yeterli kalsiyum alınması için gerekli değişiklikler yapılmalıdır.
Kemik kaybı menopozdan sonraki erken dönemlerde daha hızlı olduğu için tedaviye mümkün olduğunca erken başlamak gerekir.
Hormonal tedavi ile kemik kırıkları yaklaşık % 50 oranında azaltılabilmektedir. Tedaviye kalsiyum da eklendiğinde sırt ve bel kemiği kırıklarında % 80 oranında bir azalma saptanmıştır. Ayrıca 70 yaşın üzerindeki kadınlarda ve güneşin az olduğu bölgelerde yaşayanlarda tedaviye mutlaka D vitamini eklenmesi gerekir.