Kadınlarda adet dönemi öncesinde bir takım duygusal ve fiziksel değişiklikler ortaya çıkabilir. Bu değişiklikleri tıbbi adıyla “Premenstruel Sendrom” veya kısaca PMS olarak isimlendirmekteyiz. Göğüslerdeki şişkinlik halinden tutun bulantı, içe kapanma, üzgünlük, kızgınlık veya iritabiliteye kadar günümüzde yaklaşık olarak 150 semptom PMS ile birliktelik göstermektedir. Adet gören kadınların yaklaşık %75’inde bu ruhsal ve fiziksel değişikliklerden bahsetmek mümkündür. Semptomlar kişiden kişiye farklılık göstermekle beraber, yoğunlukları ve şiddeti oldukça değişkendir.
Bazen bu şikayetler hafif olabilse de bazı kadınlarda da gündelik hayat kalitesini ciddi olarak etkileyecek ve hatta işini yapamaz hale getirecek kadar şiddetli de olabilirler. PMS’li kadınların %20-40’ında semptomlar hayatı zorlaştıracak şekilde olmakta, ancak %2.5-5’inde de, gerçekten kadının günlük yaşam ve çalışma hayatı kalitesi ileri derecede bozulmaktadır. Bu az sayıdaki hastada premenstruel duygulanım bozukluğu (premenstruel dysphoric disorder, PMDD) dediğimiz ayrı bir tanısal sınıflandırma grubuna girmektedir. Bu hastalık grubunda yer alan PMDD, tanısı için aşağıdaki şartlar gereklidir. Bir önceki yıl boyunca adet dönemlerinde aşağıda belirtilen durumlardan en az beşinin bulunması ve bunların adet döneminin ikinci yarısında tekrarlaması ve adet sonrasında düzelmesi gerekmektedir.
Semptomlardan en az biri 1,2,3 veya 4. maddeyi içermelidir.
1. Belirgin depresif ruh hali, ümitsizlik hissi
2. Belirgin anziyete, gerginlik, kendini sınırda hissetmek
3. Belirgin duygulanım bozukluğu (ani üzüntü,r eddedilmeye karşı aşırı hassasiyet)
4. Belirgin ve devamlı sinirlilik ve iritabilite
5. Günlük aktivitelere ilginin azalması (iş, okul, arkadaş, hobi)
6. Konsantrasyon zorluğu
7. Uykuya meyil, belirgin enerji yoksunluğu
8. Belirgin iştah kaybı, aşırı yeme isteği ve aşerme
9. Uyku bozuklukları
10. Aşırı yüklenme ve kontrol kaybı hissi
11. Diğer fiziksel semptomlar ( göğüslerde hassasiyet veya şişkinlik, baş ağrısı, eklem veya kas ağrısı, şişkinlik hissi, kilo alımı)
Aslında pek çok hastamız PMDD’yi yeni ve ayrı bir hastalık olarak algılasa da aslında temelde bu PMS’nin en ciddi formu olarak basitleştirilebilir. PMS tanısının konulması çok kolay değildir. Bunun başlıca sebebi, nedenin çok açık olarak bilinmeyip, semptomların pek çok diğer hastalıklarda da değişken şekillerde ortaya çıkabilmesinden kaynaklanmaktadır. Semptomların her adet döneminde siklik olarak tekrarlaması, adet döneminin öncesinde ortaya çıkması ve adet kanamasını takiben gerilemesi tanı aşamasında bizleri PMS’ye yönlendiren başlıca faktörlerdir.
Hikaye ve fizik muayenede bu bulguların adet ile ilişkilendirilmesini yaptıktan sonra, bizim hastalara tavsiye ettiğimiz bir konu da bu şikayetlerin birkaç ay boyunca, şiddetinin, sıklığının ve adetle ilişkisinin not edilerek, bir sonraki doktor görüşmesinde bunların net olarak ortaya konmasıdır. Zira pek çok hastada bu bulgular geçici ve çok değişken şiddette ve sıklıkta olabilmekte ve bizleri PMS veya PMDD tanısından uzaklaştırabilmektedirler. Bu aşamada yapılacak tiroid fonksiyon testleri ve kan tetkikleri bize diğer medikal hastalıkları ekarte etmekte yardımcı olabilir.
Depresyon PMS’nin sıkça rastlanan bulgularından biri olduğundan pek çok hasta da başlangıçtaki tanısal değerlendirme aşamasında psikolojik danışma safhasından geçebilir. Ancak bu konudaki deneyimli doktorlar tarafından depresyonun PMS’den mi yoksa diğer psikiyatrik rahatsızlıklardan mı kaynaklandığı saptanabilmektedir
Günümüzde PMS’nin her konusunda olduğu gibi sebepleri konusunda da çelişkiler mevcuttur ve halen neden olduğu konusunda bir fikir birliği yoktur. PMS’nin sebebi olarak birçok teori ortaya atılmıştır. Bu teoriler; hormonal, kimyasal, nutrisyonel ve psikolojik olabilmektedir. Annesinde veya kız kardeşinde PMSS olanlarda daha sıklıkla gözlendiği için genetik komponentinin de varlığı düşünülmektedir. Genel olarak bakıldığında genetik-psikolojik ve çevresel sebeplerin bir kombinasyonu sonucu olduğu günümüzde sıklıkla kabul gören teoridir.
Hormonal olarak düşük progesteron seviyesi, yüksek östrojen seviyesi, östrojenin hızlı düşüşü, östrojen-progesteron oranındaki değişiklikler, suçlanmaktadır. Ayrıca vücudumuzun sıvı-elektrolit dengesini regüle eden mineral okortikoidlerin düzeylerinde ki değişiklikler de (böbrek üstü bezinin artmış aktivitesi) PMS hastalarının bazı şikayetlerinin sebebi olduğu düşünülmektedir. Yine göğüs gelişimi ve süt salgılanması ile ilgili bir hormon olan prolaktinin seviyesindeki artışın da göğüslerdeki hassasiyetin sebebi olduğu düşünülmektedir. Hormon benzeri bir yapısı olan prostaglandinlerin de PMS de rol oynadığına dair bazı kanıtlar mevcuttur.
Sinir uyarılarının iletiminde rol oynayan serotonin ve GABA gibi kimyasallarında PMS de etkili olduğu bilinmektedir ve düşük serotonin depresyon, düşük GABA ise anksiyete ile ilgili olduğu bilinmektedir. Yine buna benzer kimyasallardan olan endorfinlerin, ki bunlar ağrı eşiğini arttırırlar ve ağrıyı azaltırlar, azalması PMS de etkilidir. Ayrıca vitamin eksiklikleri ve kan şekeri düşüklüğünün de PMS de semptomları başlatan nedenler arasında sayılmaktadır.
Görüldüğü gibi PMS nin asıl sebebi bilinmediğinden kesin ve tek bir tedavi metodu da yoktur. Semptomları azaltmak ve gidermeye yönelik olan tedavi, egzersiz, diyet değişiklikleri ve farmakolojik tedaviyi içermektedir.
Günlük klinik uygulamalarımızda pek çok PMS li kadın biz doktorlara şikayetlerini hızlıca giderecek ilaç tedavileri için yönelse de fiziksel aktivite, beslenme ve diette yapılacak olan değişiklikler ile olumlu sonuç alma ihtimali hiç bir zaman unutulmamalıdır. Egzersiz ile endorfinlerin artması ruh hali ve adet semptomları üzerine pozitif etkisini ortaya çıkarmaktadır. Özellikle adete yakın dönmelerde yapılacak tuz, rafine şeker, kırmızı et,k afein ve alkol alımındaki kısıtlama ile diyete kalsiyum, magnezyum,B6 vitamin eklenmesi ve su alımının artırılması olası semptomları azaltabilmektedir. Son zamanlarda PMS’ye yönelik beslenme, özel diet uygulamalarının ve hatta bu bağlamda özel menülerin bile hazırlandığını görmekteyiz.
Çok şiddetli vakalar haricinde tedavide medikal tedavide en son basamak olmalıdır. PMS, diyabetin tedavisindeki insülin gibi veya artrit tedavisindeki kortizon gibi tek bir ilaç ile ve tamamı ile tedavi edilebilecek bir durum maalesef değildir. Kronik hastalıklar gibi kompleks, ayrı ayrı ilaçlarla tedavi edilmesi gerekebilen birçok farklı semptom ve faktörleri ihtiva eden bir durumdur.
Tedavi tamamı ile semptomlara yöneliktir. Şikayet premenstruel baş ağrısı ise non steroid anti-inflamatuar ajanlar (naproxen, ibuprofen vb) önerilmektedir. Bu baş ağrıları adet kanamalarına eşlik eden migren tarzında ağrılar ise sumatriptan (imigran 100mg/gün) kullanılabilmektedir. Kramp tarzı kasık ağrılarında doğum kontrol hapları, şişkinlik şikaytlerinde spironolakton diğer önerilebilecek ilaçlardır.
Yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden, süt salgılanmasını sağlayan prolaktin salınımını azaltmak amacı ile kullanılan bromokriptin (parlodel, dopergin) türü ilaçlar ve sentetik progesteasyonel ilaçlar da PMS tedavisinde kullanılmıştır. Ancak tüm bu ilaçların tedavi başarıları maalesef çok yüksek değildir.
PMS tedavisinde oldukça sık olarak başvurulan prostaglandin sentez inhibitörleri (ibuprofen, naproxen, mefenamik asit vb) özellikle dismenore dediğimiz adet ağrılarında oldukça etkili olduğundan, menstruasyon başlamadan bir iki gün önce başlayarak kullanılması PMS’li hastaların bazı semptomlarında oldukça etkili olabilmektedir.
Hastaların depresif ve anksiyete şikayetleri için tercih edilecek ilk grup ilaçlar serotonerjik ilaçlardır. [Fluoxetine (Prozac 20-60 mg/gün), Alprozolam (Xanax 0.25-2.5 mg/gün), fluvoxamine (Faverin 50-100 mg/gün), venlafaxine (Efexor 50-200 mg/gün) vb.) Bu ilaçlar hastaların menstruel dönemlerinin ikinci yarısında veya hemen semptomların başlangıcında başlanabilir. Bu ilaçlar çok kısa ürede ve düşük dozlarda etkili olabilmektedir. Bu şekilde aralıklı kullanıldığında devamlı kullanılmasına oranla daha az yan etkileri görülmekte ve hastaların bu şikayetlerini daha iyi kontrol edebildiklerini hissedebilme fırsatını vermektedir. Ancak antidepresif ilaçların dünyada en sık yanlış kullanımı olan ilaçlar sıralamasında birinci olduğunu ve bu ilaçların hiç bir şekilde doktor reçetelendirmesi ve kontrolünde olmadan kullanılmaması gerektiğini kuvvetle vurgulamak isteriz.
Bu tedavilere ek olarak yüksek doz B6 vitamini, omega 3, Vitamin E, kalsiyum da önerilebilmektedir. Ayrıca evening primrose oil, vitex agnus-castus, ginkgo biloba ve soya gibi ürünlerinde kısmi rahatlama sağladığına dair bilgiler mevcuttur.
Sonuç olarak PMS’li hastalara önerilerimiz şunlar olacaktır. Düzenli olarak semptomlarınızı adet zamanlarıyla ilişkili şekilde çetelendirin, PMS’ye özgün diyet değişikliklerini ve düzenli egzersizleri uygulamaya başlayın. Bu konuda kendinizi rahat hissedecek kişiler, sevdikleriniz ve destek gruplarıyla şikayetlerinizi paylaşın. Böylece başkalarına da sizin geçirdiğiniz periyodik sıkıntıları anlama fırsatı vermiş olacaksınız. Kendinize zaman ayırın ve hayattan zevk almanın bazEn basit şeylerle de olabileceğini unutmayın. Gereksiz stresden uzak kalın ve hayatınızı basitleştirin.
PMS veya PMDD’nin sizi veya hayatınızı kontrol altına almasına izin vermeyin. Bu konuda doktora başvurmak ve yardım almanın son derece önemli olduğunu ve bunun, sizin bir an önce hakettiğiniz hayat kalitesine kavuşmanızda zaman kaybını önleyeceğini hatırlayın. İlaç tedavisi öncesinde muhakkak doktor tavsiyesini gözönünde bulundurun ve rastgele ilaç kullanmanın tehlikeli etkilerinden kendinizi koruyun.